Arif Küme Yazıları & Denemeleri, Güzel Sanatlar & Sinema & Müzik

Ekmek, Şarap, Sen ve Ben – Yeşilçam’ın Gizli Şairi İhsan Yüce

İhsan Yüce belki de birçoğumuzun ismini bilmediği halde yüzünü çok iyi tanıdığımız birisi. Bizler sadece (o da simasından) oyunculuk  yönünü biliriz fakat aslında senarist, yönetmen ve hatta şairliği ile bile aslında bir çok emsaline göre bilinmeyi, tanınmayı daha çok haketmiştir. Bilen bilir değerini gerçi, misal, ünlü şair Can Yücel’in de çok yakın arkadaşıdır. Hatta öldüğünde, cenazesine neden gitmediğini soranlara Can Yücel,”insan arkadaşını gömer mi yahu” cevabını vermiştir.

150’den fazla filmde oynayan ve bunların 56’sının senaryosunu yazıp, 6’sını da yöneten İhsan Yüce aynı zamanda şairdir. En bilinen şiirlerinden birisi Ekmek, şarap, sen ve ben’dir.

Adını söylediğinizde, bir çok insan boş gözlerle bakıyorsa da unutmamak lazım ki Can Yücel’in gömmeye kıyamadığı bir karakterdir İhsan Yüce…Şiirde iki yerde ismini geçirdiği ressam Paul Gauguin, yapay bulduğu Avrupa uygarlığını ve Paris’i bırakarak Tahiti yerleşmiştir. İhsan Yüce şiirinde ressamın bu davranışına gönderme yapmaktadır.

Ekmek, Şarap, Sen ve Ben

ekmek şarap sen ve ben
birde sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogeni tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın çarap çanağına, gogen’e, kadere, sana, bana birde gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen cristof kolomb
napolyon’ken düşünürüm elbede geçen günleri
timur’ken beyazıt’ı yenişimi….
bir kere aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon…
bir içsinde görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin hizbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim.