Modern siyaset biliminin önde gelen şahsiyetlerinden Makyavelli’nin en güzide kitabıdır; Prens… İdeal yada ütopik devletin peşinden koşmadan, yönetici sınıfın reel politik üzerinden kitleleri nasıl yönetmesi gerektiğini durum tespiti yaparak betimleyen kılavuz tadında bir kitap.
Makyavelli bu ünlü kitabında yöneten zümre ile yönetilen kitlelerin reflekslerini gözlem ve analiz yeteneğini kullanarak tasvir eder ve bu tasvirlerini tavsiyeler dizini halinde hükümdarların (liderlerin) kullanımına sunar. Birçok tavsiyesinde günümüz ahlaki değerleri açısından sıkıntılar barındırır. Misal “işgal edilen topraklardaki yerli halk nasıl etkisizleştirilir” gibi önerileri mevcuttur ama dedik ya derdi ütopik ya da ideal devlet değildir. Makyavelli, kendisinden önceki düşünürlerin ilgilendiği, ” en iyi devlet nedir?” sorusu ile ilgilenmez. Bilakis yönetenlerin uyguladığı yanlışları ve doğruları gözlemlemiş ve reel politik de başarılı olabilmek için acımasızlık da dahil olmak üzere bir çok hile ve desisenin mübah sayılacağı yasaları herkesin anlayacağı dilde kitaplaştırmıştır..
Herkesin anlayacağı dilde yazmıştır çünkü kanımca asıl derdi prenslere tavsiye vermek değil yönetilen kitlelere nasıl yönetildiklerini işaret etmekti. Öyle ki yönetenlere verdiği tavsiye ve taktiklerin referans noktası yine yönetenlerdir. Özetle Makyavelli neyin doğru neyin yanlış olduğuyla değil geçmişten verdiği referanslarla durum tespiti yaparak siyasetin pratiğini özetlemiştir hatta diğer bir deyişle ahlakla siyaseti birbirinden ayırmış, kurguya değil olguya odaklandığı için de siyaset felsefecisi değil siyaset bilimcisi rolünü oynamıştır.
Belki çok iddialı bir önerme olacak ama kanımca Türk siyasi hayatında Makyavelli’nin en iyi öğrencisi Demireldir. Siyasi hayatımıza kazandırdığı onlarca vecizenin içerisinde ”Dün dündür bugün bugündür” beyanı herhalde en fazla akılda kalandır. Buna ilintili olarak Makyavelli, Prens kitabının 18. bölümü ” Hükümdarlar sözlerini nasıl tutmalıdırlar ” başlığı altında şöyle der;
”İhtiyatlı bir hükümdar, eğer kendisine zararlı olacaksa verdiği sözü tutmamalıdır ve bu sözün verilmesini gerektiren şartlar artık mevcut değilse sözünde durmasına yine gerek yoktur”
Unutmayalım Makyavelli’nin yöntemi kurguya değil olguya odaklı yani ahlaki açıdan olması gerekeni değil geçmişe yönelik verdiği referanslarla reel politik açısından olanı betimliyor ve durum tespiti yapıyor.
Makyavelli, bir hükümdarda ya da günümüze uyarlarsak liderde aranan çok temel iki kavramdan da bahseder:
- Erdem; yani yönetebilme liyakati
- Talih ve fırsat yönetimi.
Konu ile alakalı olarak kitabın 6. bölümünde Hz. Musa, Keyhüsrev, Romulus ve Thesa gibi liyakatları ön plana çıkan liderler için şöyle bir değerlenirme yapar;
”Öncelikle görülen şudur ki talih onlara bir fırsat vermiştir, yani keyiflerince biçimlendirebilecekleri hammaddeyi. Söz konusu fırsat olmadan sahip oldukları büyük yetenekler boşa gidecekti, ama bu büyük yetenekler olmadan da fırsat boşuna çıkmış olacaktı.”
Demek ki liyakat kadar talihi yani karşısına çıkan fırsatların etkin yönetimi de her lider için vazgeçilmez bir özellik olmak zorunda.
Kitabın 19. ve 20. bölümünde son günlerde ülke gündemini meşgul eden 17 aralık operasyonu ile de sanırım direk ilintili. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse kitabın bu kısımları 17 aralık operasyonu ekseninde ciddi kavgaya tutuşan hem AK parti ve hem de Camia! için referans noktası.
20. bölümde paralel devlet ile alakalı ciddi bir uyarı mevcut. Bu uyarıdan herkes payına düşeni almalı. 19. bölümde ise sosyo-ekonomik anlamda toplumun önemli bir kısmının teveccühünü kazanmış bir sınıfın nefretini kazanmanın ne denli yanlış olduğu ifade ediliyor. sanki biraz dershaneler konusunda yaşanan inatlaşmayı tasvir ediyor gibi..
20. bölüm;
”içerdeki işbirlikçilerin yardımıyla krallığı ele geçiren tüm yeni hükümdarlara şunu söyleyeceğim ki, kendilerine yardım eden kişilerin bu tutumlarının neye dayandığını iyice tartmalıdırlar; çünkü, doğal bir sevgiden değil de mevcut yönetimden memnun olmadıkları için bu tür bir yol izlemeleri, yeni hükümdarın bunların dostluğunu korumada son derece zorluklarla karşılaşacağı anlamına gelir, çünkü yeni hükümdarın bunları memnun etmesi mümkün olmayacaktır.”’
19. bölüm;
”hükümdarlar öncelikle çoğunluğun nefretini kazanmamaya bakmalıdır, eğer bunda başarılı olamıyorlarsa bütün gücünü en azından daha güçlü olan sınıfın nefretini kazanmamaya harcamalıdır.”
Yazıyı tamamlarken Ekonomi biliminin en önemli kavramlarından birisi olan alternatif fırsat yada alternatif fırsat maliyeti kavramını hatırlatmak isterim. Bu kavram yüklendiği anlam itibariyle bir üretici yada tüketicinin yapmış olduğu harcama yada yatırıma yönelik kararının kıyaslanabileceği alternatif fırsatı işaret eder. Bir nevi gözden geçirme. Siyasi terminolojide ise demokrasi ile yönetilen toplumlarının yaptığı tercihleri ya da aidiyet duygusunu sorgulama aracıdır.
O halde neymiş? Her iki cenah için de söylüyorum mağrurlanma padişahım fırsat maliyeti diye birşey var…