Matematiğin icadı nasıl oldu? Belki de soruyu yanlış soruyoruz.
O halde şöyle soralım;
Bu önemli ilim doğanın içerisinde saklıydı da sadece bizim keşfimizi mi bekliyordu?
Aslında insanlar, rakamları onların sembolik tanımlamaları olmadan da biliyorlardı.
Diğer bir ifadeyle sembollerini bilmeden de bir şeyi niceliksel olarak tanımlayabiliyorlardı. Tıpkı alfabeyi bilmeden varlıkları sözcüklerle tanımlayabilmeleri gibi.
Bugün ulaştığımız bilimsel evrede şu tespiti rahatlıkla yapabiliyoruz;
Matematiğin en temel yapı taşı olan rakam sistemleri, insanlar tarafından doğadaki nesneleri ve diğer varlıkları ölçümlemek ve tanımlayabilmek için icat edilmişti.
Bu ihtiyacın doğmasını ise hem avcı-toplayıcı düzende hem de yerleşik düzende bir arada yaşayan insanların birbirleri ile olan ticari ve sosyal iletişimi tetiklemişti.
Nihayetinde, insanların etraflarındaki nesne ve diğer varlıkların boyut, ölçüt gibi fiziksel özelliklerini tanımlamak için rakamlara ihtiyaçları vardı.
Örneğin Avcı- toplayıcı yaşam sisteminde yaşayan iki kabile insanı, dere kenarındaki ağacın boyunu niceliksel olarak tanımlarken kullandıkları ”10 insan boyu” ifadesi için 10 sayısına ihtiyaçları vardı. O dönemlerde henüz rakam sistemi icat edilmediği için muhtemelen parmaklarını sayarak problemi çözmüş oluyorlardı.
Yine misal, göçebelikten yerleşik düzene geçmiş bir çoban, baktığı hayvan sayısı kadar çakıl taşını cebinde taşımalıydı ki akşam olunca onları ağıla sokarken eksik varsa ortaya çıksın.
Tarihsel olarak baktığımızda rakamsal sistemi icat eden ilk kavim olarak Mayaları görüyoruz (M.Ö 3400). Kavimler arası ve kendi içlerinde oluşan ticareti kolaylaştırabilmek için kullandıkları sembolik düzen aşağıdaki gibiydi.
Mayalardan sonra M.Ö 3100 civarında Mısırlılar kendi rakamsal sistemlerini icat ettiler.
Rakamların Laneti
Bu kısa özetten sonra şimdi gelelim rakamların lanetine.
Altın yumurtlayan tavuk hikayesini hatırlarsınız. Hani yoksul bir köylü, pazardan bir tavuk satın alır. Ertesi gün kümese girdiğinde yeni aldığı tavuğun altın bir yumurta yumurtladığını görür ve sevinçten deli olur. Bu durum ikinci ve üçüncü gün derken böyle devam eder. Artık tavuğun altından her gün bir altın yumurta alan köylü git gide zenginleşir.
Gel zaman git zaman zenginlikten gözünü hırs bürüyen köylü, daha fazlasını nasıl elde ederim diye kendini sorgulamaya başlar. Bir gün; “Ben bu tavuğun her gün bir altın yumurtlamasını beklemektense kesip, karnındaki bütün altınları alayım, birden çok zenginleşirim.” der ve tavuğu kesip karnını yarar. Elbette tavuğun karnından yemden başka bir şey çıkmaz. Köylü, hatasını anlayıp, yaptığına çok pişman olur ama hırsının ve açgözlülüğünün cezasını altın yumurtlayan tavuğunu kaybederek çeker.
Şimdi bu hikayenin ışığında başka bir örnek daha verelim.
Varsayalım ki boş bir cüzdanın var ve her sabah uyandığında içinde 100 TL buluyorsun. İlk zamanlar oldukça mutlusun fakat ilerleyen zamanlarda her gün tekrar eden bu olay normalleşecek ve bir süre sonra ancak içinden ancak daha fazlası yani 200 TL çıkarsa ilk günkü yaşadığın mutluluğu ve hazzı yaşayacaksın.
İşte rakamların laneti budur.
Bu lanet, paranın kendisi ile alakalı değildir. Bütün büyü rakamlarda gizlidir.
Biz insanlar, iktisatta artı değeri keşfettiğimiz günden yani tükettiğimizden fazlasını üretip piyasaya sunduğumuzdan beridir mutluluk ve tatmin duygularımızın ekseriyetini rakamlarla ilintiledik.
Halbuki rakamlar sistemi, özellikle sıfırın icadıyla birlikte (-)’den (+)’ya uzanan sonsuz bir yapıdır.
Örneğin futbol maçında tuttuğumuz takımın yenmesi ana amacımız iken iki farkla yenmesi ya da beş farkla yenmesi bize farklı ölçüde mutluluk verir.
Ya da instagram, facebook ve twitter gibi sosyal medya mecralarında beğeni ve takipçiniz olarak oluşan yüksek rakamlar sizi daha mutlu ve diğer insanlara nazaran toplum tarafından daha fazla kabul görmüş hissettirir.
Yine misal cebinde 1000 TL ile gezmektense 1100 TL ile gezmek sizi daha güvende hissettirir.
Halbuki her zaman daha fazlasını istememizi sağlayan bu lanet rakam sarmalı uçsuz ve sonsuzdur.
Çünkü mutluluk, huzur, kabul görmek ve güven gibi duyguları rakamlara ilişkilendirdiğinizde her zaman için her şeyin daha fazlasını istemek mümkündür.
Dedim ya, nihayetinde rakamlar sistemi sonsuzdur.
Ulaşılan rakamlar milyonlara uzansa da tıpkı altın yumurtlayan tavuğun sahibi çiftçi gibi; ”Niye daha fazlası olmasın” sorusu illaki belleklere gelir takılır.
Bununla birlikte aslında hakikat başkadır;
Gerçek mutluluk, kabul görme, güven ve tatmin duygusu rakamlara değil çevrenizdeki insanlara göre değişir…
Yani asıl peşinde olmamız gereken Kaç? değil Kim?’dir.
Örneğin sizi yolun sonunda gerçekten mutlu edecek şey, kaç takipçiniz olduğu değil kimin gerçekten sizi takip ettiğidir.
Aileniz, dostlarınız hiçbir şeye sahip olmadığınızda dahi sizi seviyor, sayıyor ve el üstünde tutuyorsa hakiki mutluluğun, kabul görmüşlüğün, huzurun izi de oradadır.
Aksi takdirde neye sahip olursanız olun Gregory Samsa‘nın böcekleşmiş halinden farkınız yoktur ama siz bu durumun farkında değilsinizdir.
Vesselam…