Resimdeki mavi noktaya tekrar bakın. Orası Dünya. Yaşadığımız yer. Mağara insanından şehir devletlerine, medeniyetlerden imparatorluklara kadar okuduğunuz duyduğunuz her şey onun üzerinde yaşandı. Roma’nın generallerinin ya da Doğu’nun şahlarının ihtişamını düşünün. Bir ömür heba ederek önüne çıkan her ülkeyi fetheden İskender gibi mesela. O ve onun gibi muzaffer kumandanların kazandığı zaferlerin bazısı tarihin gizli dehlizlerinde yitip gitti. Kalanlar ise tarih kitaplarında bir paragraflık yere hükümdar kibriyle hapsoldu.
Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde ufacık bir nokta. Kapkaranlık bir boşluğun içerisinde dönüp duruyoruz. Kendi icadımız olan matematik, takvim ve saat gibi ölçütlerle bu döngüyü anlamlandırmaya çalışıyoruz. Böylesi anlam keşmekeşi içerisinde kendimize ayrıcalıklı bir konum atfetme hezeyanımız bu muazzam tablo ile sizce de diz çöker hale gelmiyor mu ?
Düşünsenize, Adem Baba’dan beri kimbilir kaç milyar yanaktan kaç gözyaşı döküldü ve kaç trilyon kahkaha atmosferde kayboldu gitti. Her doğan bebek, miyadını doldurmuş başka bir ihtiyarı bilinmeze uğurladı. Bu bilinmezlerin ve anlam keşmekeşlerinin sırrına ermek ya da denklemini çözmek için binlerce totem, put, din, peygamber formül üstüne formül vaad ederken birbirine iftiralar atıp tepeden baktı.
Demek ki kibir daha başındayken yol arkadaşımız olmuş…
Felsefe dediğimiz kavram bile kuramdan kurama kaç evrim geçirdi. İdeolojiler, ekonomik teoriler üzerine devletler, medeniyetler kuruldu ama hiçbirisi savaşlara kıtlıklara çare olamadığı gibi üstünlük iddiasından da kibrinden de vazgeçmedi.
Peki bilir misin kibrin hikayesi nasıl başlar? Tanrı, Adem ve Şeytan… Yaradılış teorisine göre İblisi öteki yapan, Tanrıya inanmaması değildi. Kibriydi sonunu hazırlayan, üstünlük iddiasıydı. Diğer bir ifadeyle kendisinin azametine duyduğu narsistik hayranlık değil Adem’e karşı duyduğu kibirdi. Önemli olan bu hikayenin versiyonları değil temelini attığı vizyondur. Demek ki meleği bile Şeytana çevirecek güce sahipmiş kibir mefhumu. Nefsin estarabim hali…
Narsisizm nedir peki? Oku da öğren çocuk. Narsisizmin kibirden ilk farkı zekadır. Zeka belirleyicidir çünkü narsisizmin bekası kişinin zekası ile doğru orantılıdır. Diğer bir ifadeyle zekayla birleşince kaf dağına çıkartır adamı narsisizm. Unutma ki aptala göre değildir hatta aptal adamı her zaman komik duruma düşürür, rezil eder. Zeki adamda ise kendini bir başka tanıtır ; özgüven, azim, dirayet, güç, hırs, irade, vs… Başkaları değildir narsisizmin konusu, kişinin kendisidir sadece ve sadece kendisi. Yaşam enerjisi verir, liderlik eğilimlerini besler ve karar vermeyi de daha bir kolaylaştırır. Yani yerine göre sempatik bir hal bile alabilir. Örneğin İlber Ortaylı hocamız…
Kibirin konusu ise tamamen başkalarıdır. Şeytan’ın Adem’i konu etmesi gibi kişiyi başkalarına musallat ettirir ki narsisizm ile ikinci farkı da buradadır zaten. Kibir, şeytanın Tanrıya olan isyanı, Adem’e olan tahammülsüzlüğüdür. Kişiye kendi kendini yücelttirdiği kadar başkalarını da aşağılatmazsa işini yapmış sayılmaz. Fakat nüfuz edebilirse eğer, kişiyi de olmadığı bir dünyada yaşatır. Yaşattıkça da kaybettirir. Çünkü herşeyden önce tembelleştirir. Öykündüklerine yakınlaştırırken sevdiklerine uzaklaştırır ve istişareye mesafe koydurur.
En kötüsü ise tercihli bir sürgüne çıkartır ki kalabalıklar içinde yalnızlaşsın.
Peki ama esas korkutucu olan nedir ?
Kibirlenen mi ?
Kibri baş tacı edip sessiz kalan mı ?
Şehvetinden bayıltana kadar alkışlayan mı?
Kral Çıplak diye bağırarak büyüyü bozan mı?
Hiçbiri değildir aslında çünkü insanın olduğu yerde insandan daha korkutucu ne kalmış olabilir ki ? Öyle ki şeytana bile pabucunu ters giydirmez mi zaman zaman 🙂