Agnostik nedir?
Açıktan karşı koyamadığı gibi gönülden katılamayandır. Vesvesedir, kuruntudur.
Kimilerine göre utangaç materyalist iken,
kimine göre ise boş vaatlerle mükafatlandırılmaya kanmayan, hurafelere inanmayan, ödül ve ceza karşılığında değil de öyle olmak gerektiğinden dürüst, iyi ve adil olmaya çalışandır.
Öyle ki kendisini sarıp sarmalayan evren hakkında bir çok şeyi açıklamayı beceremediğinden olsa gerek aynı evrenin, Dünyanın ve bunların içindeki her şeyin kendisi için yaratıldığına inanacak kadar aptal olmayandır.
Yozluğa, fikri sabitliğe ve mahalle baskısına mesafeyle yaklaşan, dolayısıyla muhalif olmak ve muhalif kalmak durumunda olan insandır.
Gören, eleştiren, soru sorandır.
Fakat her şeyden önce agnostik nedir sorusunda insan şu beş sorunun cevabını arayandır;
Kim, Neden, Nerede, Ne Zaman, Nasıl?
Kim?
Biz Kimiz?
Evet, biz insanlarız, ama biz yalnız mıyız? Evrende eşsiz miyiz? Yoksa bizim gibi başkaları da var mı?
Ölebilir miyiz yoksa öldüğümüzü zannedip bir şekilde yaşar mıyız?
Ölümden mi korkarız, bize tanımlanan zamanın bitmesinden mi?
Neden?
Neden buradayız?
Evrenin var olma konusunda bize ihtiyacı olmadığı aşikar.
Peki o halde neden varız?
Herhangi bir ihtiyaca hizmet etmiyoruz. Biz olmasak Dünya yine dönecek, Güneş yine yanacak ve diğer gezegenlerin hiçbirisi misket gibi yuvarlanıp birbirine vurmayacak.
Nerede?
Neredeyiz?
Evren büyüktür. Anlamak için çok büyük.
Nerede başlar nerede biter?
Bize cevabı söyleseler bile; bunu anlayabilir miyiz?
Ne zaman?
Nerede olduğumuz gibi ne zaman sorusu da cevabını bilmediğimiz bir soru.
Her şeyden önce zaman ne zaman başladı?
Herhangi bir olası cevap, tekrar şu soruya yalvaracaktı – Tamam, ama ondan önce ne vardı?
Nasıl?
Biz nasıl olduk?
Evet, biyolojik kökenli canlılarız ve yaşıyoruz.
Ama kendimiz hakkında çok az şey biliyoruz.
Misal vücudumuz gerçekten nasıl çalışır?
Bilimde son 200 yılda çok ilerledik ama hala kansere ya da yaşlanmaya çare bulamıyoruz.
Beynimiz ile alakalı ne kadar da az şey biliyoruz. Nasıl çalıştığını anlamadığımız gibi onun imitasyonunu ya da naklini de yapamıyoruz.
Ne garip ki, bizi sarıp sarmalayan içinde bulunduğumuz evrenin % 96’sını oluşturan ve kimsenin sırrını bilmediği karanlık maddeyi ve karanlık enerjiyi hala tanımlayamıyoruz.
Sonuç
İki gerçek var
Günün birinde doğmuş olmam ve yine günün birinde kendi kollarımda yalnız öleceğimin kesinliği.
Doğumun sırlarını çözenler (klonlama v.s) bir gün ölümü de yenecekler mi?
Büyük bir ihtimalle evet.
Ben görebilecek miyim?
Büyük bir ihtimalle hayır.
Bana tanımlanmış bu kısacık zaman diliminde aradığım tek şey gerçek.
Bu kadar bilinmezi ve anlaşılmazı anlamlı kılabilecek, inanabileceğim bir gerçek.
Bu arayış için daha baştan yorulanlar ya da hiç denemeden güya huzur aramak gayesiyle köşeye çekilenlere sözüm yok.
Zira herkes gerçeği dilediği mecrada arayıp bulduğunu iddia edebilir.
Fakat bu arayış içerisinde yorgunluğa pes etmeyip, son nefesine kadar güya huzura teslim olmayan insanlar için söylenecek tek şey var;
Sen bir agnostiksin çünkü merak etmekten vazgeçmedin.
Düşünmekten vazgeçmedin.
Ve gördüğün ve algıladığın kadarıyla, olabildiğin tek şey agnostiklik.
Ötesi iki yüzlülük, müşriklik ve takiye olurdu ki senin bünyenin terazisi o sıkletleri zaten çekemez.
Vesselam…