İstanbul Ansiklopedisi

Aba, Abacılar

Kaba ve kaim bir nevi yünlü kumaş ve bu kumaştan yapılan esvap; İstanbulda bilhassa küçük esnaf ve ayak takımı ile dervişler, hal ve vakti icabı çuha giyinmesi lâzım gelirken, yaradılışının dervişane tevazuunu feda edemiyen kimse­ler tarafından kullanılırdı. On yedinci asır ortalarında İstanbulluları kendine mahsus zarif kıyafetlerine hayran bırakmakla meş­hur Abaza Mehmed Paşa, bir seferinde, ken­disini taklid eden devrin hükümdarı Dördün­cü Murad ile beraber birer kat aba cebken yaptırmışlardı ki, bu Abaza kesimi aba cebkenler büyük şehirde derhal moda olmuştu.

Alemdar Mustafa Paşa sadaretinde sek­ban ocağı kurulduğunda, neferlere aynı bi­çimde aba dizlik ve tozluk yaptırılıp giydiril­mişti. Abadan şalvar, cebken, yelek, cübbe, yağmurluk, salta, potur, met, terlik yapılır­dı.

Kalın kumaş olan aba, İstanbul halkının sırtında bilhassa kışın görülürdü; ortalık so­ğumağa başlayınca; “Abaları sandıktan çı­karmalı” denilirdi. Enderunlu Fazıl:

Bilinir kadri aba mevsimi bâran olsun 

diyor. Servet sahibi, kibar kimseler nazarında da aba giymek yoksulluk alâmeti bilinirdi; Sümıbülzade Vehbi “Lûtfiye” sinde gençlere şöyle nasihat ediyor:

Mali mevcudu idüb mahvü heba 

Yakışır mı giyesin sonra aba

Abacılık, Istanbulun küçük el sanayii arasında büyük şehre has bir şöhret yapama­mıştı. Eski narh defterlerinde ve esnaf ni­zamnamelerinde abacıların, abanın sıkını ve iyisini işleyip satmağa mecbur oldukları ya­zılıdır.

Evliya Çelebi abacıları, Kapalıçarşı esna­fının en namlılarından ve Eski Bedestenin dış esnafından gösteriyor; yine onun kay­dına göre, on yedinci asır ortalarında îstanbulda 300 dükkânda 700 abacı işlermiş; es­naf alaylarında da eski bedestenlilerle beraber geçerlermiş.

Geçen asır sonlarına doğru abacılar,Zindankapısiyle Odunkapısı arasında toplan­mışlardı ki şehir rehberi haritasında Zindankapı caddesi diye gösterilen yol, son zaman­lara kadar halk ağzında Abacılar Caddesi diye anıla gelmişti.

 “Abayı yakmak” tâbiri halk ağzında mecazen âşık olmak, bir güzele vurulmak mânasına gelirdi, “abası yanık” da âşık de­mektir; yeni nesiller tarafından unutulmuş güzel tâbirlerdi!’. Darbımeselerimiz arasında da “Abacı gebeci, sen neci?..” diye bir söz vardır; en küçük bir alâkası olmadığı halde herhangi bir işe, mes’eleye, söze müdahale edenlere, karışanlara karşı söylenirdi.

Bibi. : O. N. Ergin, Mecellei Umuru Belediye, I.; Evliya Çelebi, I.; Eski narh defteri; Türk Lügati