İstanbul Ansiklopedisi

ABALIOĞLU (Yunus Nâdi)

İkinci Abdülhamid istibdadının sonlarından zama­nımıza kadar geçen devir içinde Türk gaze­teciliğinin seçkin şöhretlerinden, iş ve politika adamı; Türkiyenin en buhranlı ve karagünlerinde kalemini, millî birlik aleyhinde çalışan bozguncu cereyanlara karşı kullan­mış büyük muharrirdir.

1879 Haziranında Muğlanın Fethiye ka­sabasında doğdu, babası bu kasaba eşrafından Hacı Halil Efendidir, aileleri de Abalızadeler diye anılırdı.  İlk tahsilini baba evin­de hususî olarak gördü, ve henüz on yaşla­rında iken, oğlunun tahsil ve terbiyesine çok dikkat eden Hacı Halil Efendi tarafından Kodoştaki Medresei Süleymaniyeye gönderildi.

O zamanlar Rodosdaki Medresei Süleymaniyenin büyük bir şöhreti vardı; bu med­rese, Abdülâziz devrinde adaya sürgün ola­rak gelmiş Ahmed Mithad, Ebuzziya Tevfik ve arkadaşları tarafından kurulmuş, prog­ramları da kendileri tarafından zamanın ihti­yaçlarına uygun olarak tanzim edilmişti. Kü­çük Yunus, girdiği yıldan, birincilikle şehadetname alıncaya kadar Rodos Medresei Süleymaniyesinin çok çalışkan bir talebesi ol­du; evvelâ sınıf arkadaşlarına kıymetli bir müzakereci olarak tanındı, sonra, yardımcı muallim olarak çalıştı. 1896 da, on yedi ya­şında iken hem ilmiye icazetnamesi, hem de arabça, farsça ve fransızcadan lisan şehadetnamesi aldı. Sonra tstanbula gelerek Galatarasay sultanisine yazıldı, çalışkanlığı ile muallimlerinin takdirlerini kazanmış bir ta­lebe iken, fransızcasını biraz daha ilerletmek arzusiyle Sen Benua mektebine girdi; 1900 de bir müsabaka imtihanı ile ve dördüncülük­le İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesine yazıldı; pek az sonra da, gazeteciliğe hevesetti. Gazeteci olarak ilk çalıştığı müessese Malûmat oldu. Burada mehrum Ahmed Rasim ve Ekrem Reşad ile tanıştı ki, ikisine karşı da yarım as­ra yakın bir zama­nın safiyetini bozamıyan necib bir vefakârlık göster­di. Daha ilk yazı­larında milliyet meselesinde titizlik dâvasını gütmesi, sansürün gözünden kaçan kısımlariyle bile genç muharri­rin adı etrafında bir alâka uyandır­dı. Fakat istibdad aleyhinde uluorta konuşması kendisini şüp­heli şahıslar listesine soktu, 1901 kışın­da da Abdülhamid aleyhinde kurulmuş gizli bir cemiyetin âzası bulunmak su­çuyla tevkif edildi. İki ay Beşiktaş karakolhanesinde yattıktan sonra, görülen muha­kemesinde Bodrum kalesinde üç yıl kalebendliğe mahkûm oldu. Fakat Bodruma sevkedilmek üzere İzmire çıkarıldıktan sonra, cezayeri Midilli kalesine değiştirildi.

Midilli kalesindeki mahkûmiyetini dol­durduktan sonra da, memleketinde sürgün olarak oturtuldu. îstanbula Meşrutiyetin ilâ­nından sonra döneblidi. Bir taraftan Hukuk Fakültesinin son sınıf imtihanlarını vermeğe hazırlanırken, diğer taraftan Ebüzziya Tevfiğin kurduğu Tasviriefkânn yazı ailesine girdi; bir ara ikdam gazetesine makaleler yazdı, Ittihad ve Terakki fırkasının en faal kalem sahiplerinden biri oldu. 1910 da Selâniğe giderek bir seneye yakın Rumeli gazete­sini idare etti, ikinci Meşrutiyetin ikinci se­çim devresinde de büyük bir ekseriyet ile Ay­dın mebusu oldu ve Tasvü’iefkârın başmuhar­rirliğini aldı. 1918 de Yenigün gazetesini kur­du. Mütareke yıllarında, imzası, temiz vatanperverliğin tercümanlarından biri oldu; bu cesur gazeteci, düşmanın işgal ettiği payi­tahtta her tehlikeyi göze alarak matbaasını Ankaraya kaçırdı ve Yenigünü Millî Mücade­lenin merkezinde çıkarmağa başladı, kendiside Büyük Millet Meclisinin birinci seçim dev­resinde Muğla mebusu seçildi. Ankarada çı­kan Yenigün, Türkiye İnkılâbı Tarihinde parlak hâtırası olan .bir gazete oldu. Cümhuriyetin ilânından sonra 7 Mayıs 1924 de îstanbulda Cümhuriyet gazetesini kurdu. Son yıllara gelinceye kadar da Türkiyenin baskı sayısı en üstün olan gazetesinin başında bu­lundu. Büyük Millet Meclisinin altıncı devre seçimine kadar Muğla mebusu olan Yunus Nadi Abalıoğlu, kendisini çok üzen müzmin bir taş hastalığı yüzünden siyasî hayattan çekildi ve gazetesinin başmuharrirliğini bü­yük oğlu Nadir Nadi’ye bıraktı; 1945 de tedavi için gittiği İsviçre’de vefat etti. Naaşı Istanbula getirilerek Edirnekapı şehitliğinde aile makberesine defnedildi.

Cumhuriyet gazetesi 1946 da “Yunus Nadi Mükâfatı” adı ile ve her sene ayrı mev­zuda kalem sahiplerine dağıtılmak üzere bir müsabaka tesis etti; birinciye 1000, İkinciye 500 ve üçüncüya 250 lira verilen bu müsaba­kalar fikir ve sanat alanında büyük teş­vik olmuştur.