Ayasofya İstanbul’da İmparator Jüstinyen’in kişisl gözetimi altında bir Hristiyan katedrali olarak inşa edildi. Kilisenin takdis töreninde Hükümdar Jüstinyen’in, Kudüs’teki ünlü Süleyman Tapınağını yaptıran H.z Süleyman’ı geçtiğini iddia ettiği söylenir.
Ayasofya, VI. yüzyılın ortalarında Mimarlık Üzerine başlıklı bilimsel bir bizans eserindeProcopius tarafındanen ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır. Bu anlatılara göre Heliopolis’deki bir Mısır tapınağından Romalılar tarafından alınan büyük sütunlar İstanbula getirilerek Ayasofya’nın inşasında kullanılmıştır. Ayasofya’nın mimari açıdan doğunun gizemi ile Roma’nın panteon örneğindeki gibi iddialı yapıtlarının birleştiği eser olduğu iddia edilir. 532 ile 537 yılları arasında inşa edilen bu şaheser, mimardan ziyade matematikçi olan Miletli isidiros ve Trallesli Anthemius tarafından tasarlandı. Kilise başlangıçta altın mozaiklerle ve dekoratif motiflerle süslenmişti. Sonradan gelen hükümdarlar Hristiyan azizlerin ve dini şahsiyetlerin resimlerini ekletti.
Ayasofya isminin anlamı yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla “Ayasofya” adı “kutsal bilgelik” ya da “ilahî bilgelik” anlamına gelip Türkçe’mize kutsal bilgeliğin kilisesi olarak çevrilebilir. Ayasofya, İstanbul’un deprem bölgesi olmasından ötürü yıllar içerisinde gerçekleşen depremlerden zararlar görmüştür. Ayrıca 1204’deki Dördüncü Haçlı Seferi sırasında da yağmalanmıştır. Başlangıçta Bizans imparatorunun şahsi kilisesi olan Ayasofya İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürüldü. İslam inancına göre ibadet yerlerinde insan resimlerinin yasak olmasından ötürü duvarlardaki azizlerin motifleri kapatılmıştır. Fetihten sonra cami haline dönüştürülen Ayasofyaya dört tane de minare eklenmiştir. 1936 yılında Cami bu kez müzeye dönüştürülerek istanbul’un en fazal turist çeken yapısı haline getirilmiştir.
1993 yılında UNESCO, Ayasofya’yı tehlike altındaki tarihi alanlar listesine aldı. O zamandan beri binanın temeli güçlendirildi ve duvarlardaki bir çok motif daha ortaya çıkarıldı.
Ayasofya ziyaret edildiğinde sizi etkileyecek onlarca şey vardır ama ikisi konu derinden etkiler. Birincisi kubbesidir ki 55 metre yüksekliğindedir. Kubbenin temelindeki 40 pencere içeri ışık girmesine izin verir ve kubbeyi ağırlığı yokmuş gibi aşağıda ibadet edenlerin üzerinde süzülüyormuş gibi gösterir. İkincisi ise bu sonsuzluğa yakışan Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yapılmış ve 1849 yılında asılmış devasa hat levhalarıdır. Allah, Muhammed, Hasan, Hüseyin ve ilk dört halifenin adlarının yazıldığı bu levhaların boyu 7,5 metre harf kalınlığı 35 santimetredir. 1934 yılında Ayasofya Cami müzeye çevrilince Sultan Ahmet Camisi’ne asılmak amacıyla bulundukları yerlerden indirilir. Ama levhalar Ayasofya’nın en büyük kapısı olan imparatorluk kapısından dahi çıkarılamaz. Çünkü bu levhalar, Ayasofya’nın en büyük kapısından daha büyüktür. Levhaların çıkarılamayacağı anlaşılınca 1949’da yeniden yerlerine asılır.
* 2020 yılında alınan kararla tekrar cami olarak hizmet vermeye başladı.