Arif Küme Yazıları & Denemeleri, Edebiyat

Boz Eşeğin Gölgesi

Adına yaşam dediğimiz ve dört milyar yıldan fazla bir süredir devam eden bu serüvene katkımız sadece son bir kaç bin yıl için geçerli. Yazının icadının sadece 5 bin yıl önce gerçekleştiğini hatırlarsak bu serüvene dair bilgi transferinin ve ona olan hakimiyetimizin ne kadar cılız olduğunu anlayabiliriz.

Carl Sagan kitaplarının birinde çok güzel bir örnek verir;

Eğer 20 kuşak önceki atalarınızdan birisi sokak ortasında sevinç ve özlemle kollarını açıp size doğru koşsa ona nasıl bir karşılık verirdiniz?

Muhtemelen kaçıp yardım isterdiniz…

Ne hoş bir tespit!

Maalesef varlığımıza olan yabancılığımızın farkında değiliz. Kendimizden o denli kopuk o denli ayrıyız ki Matrixlerle örülü hayatımızı koyduğumuz amaçlarla anlamlandırmaya çalışırken, iki-üç asır sonra esamesi dahi okunmayacak neleri sığdırmaya çalışıyoruz kısacık ömürlerimize?

Nelere sahip olduğumuzu zannedip neleri ıskalıyoruz?

Antik Yunan’da geçen bir hikaye ile yazıyı fazla uzatmadan tamamlayalım.

Demosthenes isimli ünlü bir hatip kürsüye çıkıp ateşli bir şekilde cemiyet yaşamını etkileyen sıkıntılara değineceği konuşmasını yaparken dinleyiciler ona pek kulak asmaz ve kendi aralarında konuşarak dikkatini dağıtırlar. Bunun üzerine Demosthenes dinleyicilere sadece birkaç cümleden ibaret bir hikaye anlatmak istediğini söyler ve kısa bir süreliğine onu dikkatle dinlemelerini rica eder.

Dinleyiciler gelen bu samimi isteğe uyup sessiz kaldığında, Demosthenes hikayesine başlar.

Hikayeye göre yaz mevsimidir ve sıcakta yürümeyi göze alamayan genç bir adam ​​bir şehirden başka bir şehre gitmek için köylünün birinden eşek kiralar. Eşeğin sahibi kendisi de eşlik etmek şartıyla teklifi kabul eder ve yola çıkarlar.

Dedik ya mevsim yaz mevsimidir ve gün ortası, güneş tepeye çıktığında, genç adam ve eşeğin sahibi yorulurlar ve biraz dinlenmek isterler. Uçsuz bucaksız çorak bir ovada yol aldıklarından her ikisi de eşeğin gölgesinde bir müddet oturup dinlenmek isterler. Elbette ayakta durup torbasından yemini yiyen eşeğin gölgesi her ikisi içinde kıymete biner ve eşeğin bir tutam gölgesi uğruna kavgaya tutuşurlar.

Genç adam, eşeği ve onunla birlikte tüm haklarını kiraladığını söyler ve eşeğin gölgesinde oturmanın kendi hakkı olduğunu iddia eder. Köylü ise onun eşeğin gölgesini değil sadece eşeği kiraladığını dolayısıyla gölge üzerinde hak iddia edemeyeceğini söyler.

Hikayenin bu kadarını anlattıktan sonra, Demosthenes kendisini pür dikkat dinleyen topluluğa sırtını döner ve hızlıca uzaklaşmaya başlar. Devamını merak eden dinleyiciler onu durdurmaya çalışırlar ve hikayeyi bitirmesi için dil dökerler. Bunun üzerine Demosthenes şu cevabı verir;

”Bizim için çok önemli olduğunu düşündüğüm bir sorunla alakalı bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz. Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyor ve hikayenin sonunu duymak istiyorsunuz. Sözlerimin mahiyeti boz eşeğin gölgesi kadar kıymetli değilse bende ki bu telaş niye ” der ve çeker gider…

Hikayenin ana fikri şu; Maalesef çoğumuz eşeklerin gölgesinde tutuştuğumuz kavgalarla ömürleri tüketiyoruz ve göçüp gidiyoruz. Halbuki eşeğin gölgesinin kime ait olduğunu merak eden bir dünya bencil bir dünyadır. Böyle bir dünyada ise yükselmekten yorulmayan egolar, ya da ilahi bir amaca vakfedilerek kutsanan ömürler son tahlilde birbirinden çokta farklı değildir.

Neden mi?

Çünkü eşeğin gölgesine sığmayıp kavgaya tutuşan o iki kişiyi şartlar değiştiğinde aynı seccadede beraberce secde ederken de görebiliriz.

Halbuki her ikisi durumda acziyetin dışa vurumuydu ki muhtemelen Demosthenes’i kahrettiren de buydu.

Vesselam…