Avrupa’nın aydınlanma çağı (Enlightment Age) tabu deviren, sorgulayan ve kafa karıştırıcı bir dizi şöhretli yazar ve düşünür çıkardı. Ancak bir çok yazar Voltaire kadar tahlil yeteneğine ve detaya odaklı keskin bir analiz yeteneğine sahip olmadığı gibi onun kadar cesur da değildi. Paris’te doğan Voltaire erken yaşlarından itibaren filozoflar olarak bilinen diğer entellektüeller ile Paris salonlarında sık sık görülmeye başlamış, açıktan yaptığı konuşmalarla yada katıldığı tartışmalarla akılcılığı benimseyerek toplum tarafından tabu haline gelmiş köklü dini ve siyasi kurumlara saldırır olmuştu. Bu denli cesur olması bir çok kişiyi öfkelendirmiş sonuç olarak 1726 yılında İngiltere’ye sürgüne gönderilmesiyle hayatının sürgün ve hapisler döneminin kapısını açar olmuştu.
İngiltere’de geçirdiği sürgün yılları politik düşünce sistemini geliştirmesine çok faydalı oldu. İngiliz Anayasal Monarşisinin Fransız Mutlakiyet sistemine göre bireysel haklar hususunda çok daha özenli olduğu sonucuna vardı. 1729 yılında Fransa’ya dönmesine izin verildi. İngiliz siyasal sistemini övücü bir makale yazınca tekrar Fransız kırsalına sürgün edildi. Takip eden yıllarda Fransız Katolik Kilisesini eleştiren bir çok deneme yazmaya devam etti. 1751 yılında tekrar sürgün edildi. Bu kez Almanya’nın Potsdam şehrine yerleşti. 1759 yılında belki de en etkili çalışması olan Candide romanını yazdı. Sonunda 1778 yılında seksen üç yaşında ölmeden 3 ay önce Parise dönmesine izin verildi. Ölüm döşeğinde kendisine hristiyanlığı kabul etmesi konusunda zorlama yapılınca verdiği cevapla tarihe geçmiştir. ‘‘Tanrı aşkına, huzur içinde ölmeme müsade edin”. Bunlar son sözleri oldu.
Konuşma özgürlüğünün ve yurttaşlık haklarının savunucusu olan Voltaire çok popüler olduğu kadar çok tartışılan bir yazar ve düşünürdü. Denemeleri, oyunları, romanları ve kilisenin devletten ayrılmasını savunduğu makaleleri Fransız devriminin ve Amerikan devriminin düşünürleri ve liderleri tarafından ilgiyle okunmuştu. Bu iki devletin entellektüel camiası üzerindeki etkisi tahmin edilenin çok ötesinde olmuştur öyle ki her iki devlet anayasaları ve kuruluş felsefeleri ile 20.yy’da kurulan bir çok devlete örnek olmuşlardı.
Yazdığı Candide isimli kısa romanı, Avrupayı yaklaşık 150 yıl etkileyen akılcılık ve entellektüellik odaklı aydınlanmacılık akımının en gözde eserlerinden biriydi. Voltaire mahlasıyla daha iyi tanınan François Marie Arouet yazdığı Candide kitabıyla kaderciliği elinin tersiyle itmekte ve dini aristokrasi ve pek çok aydınlanma felsefesi düşünürünün fikirlerini yerle bir etmekteydi. Kitap, Voltaire’in Candide (Türkçede saf, temiz anlamlarına gelmektedir) adını verdiği kahramanın hayatında başına gelen yarı gülünç yarı trajik olayların anlatıldığı bir eserdir. Bu serüven kitabı, aynı zamanda iyimser dünya görüşüne; “her şey olacağına varır ve herşeyde bir hayır vardır” yaklaşımına olan inanca bir eleştiridir. Kitap toplam 30 bölümden oluşmakta ve her bir bölümde Candide’nin başına gelen olaylar birbirlerine bağlı bir şekilde anlatılmaktadır.
Her ne kadar fikirleri yüzünden sıkıntılar ve sürgünler yaşasa da Voltaire’in arkadaşları Büyük Frederick’ten Jonathan Swift’e Büyük Catherine’den Kazanova’ya kadar birçok Avrupalı aydını, aristokratı ve tanınmış simayı kapsayan geniş çevreden oluşmaktaydı.
Candide’in Konusu
Oyunlar, romanlar ve makalelerle dolu 30 yıldan sonra Voltaire, günümüzde de meşhur olan komedi eseri Candide’i yazdı. Esere adını veren baş karakteri Candide Alman bir aristokrat olan Baron Thunder-ten Tronckh’ın evinde yetişen naif bir genç adamdı. Bir de hocası vardı Pangloss adında ve Candide içinde yaşadıkları dünyanın ”olası tüm dünyaların en iyisi” olduğuna inanan hocası Dr. Pangloss tarafından eğitilmişti.
Hoca Pangloss nedensiz sonuç olmayacağına, her şeyde iyi bir taraf olduğuna ve olayların başka türlü olamayacağına ve yaşadığımız dünyanın olabilecek en iyi dünya olduğuna inanır. Çünkü Pangloss’a göre her şeyin bir amacı vardır ve Tanrı tarafından her şeyin en iyi amaç için olduğu kaçınılmaz bir gerçek olduğuna göre herşey olacağına varacak ama en iyi şekilde varacaktır. Genel olarak eser, Pangloss’un bu felsefesini tartışır ve kitapta önemli bir yer tutar. Pangloss’un bu felsefesine ince bir ironiyle karışık Voltaire yergisini kitapta sıkça görmek mümkündür.
Cunegonde, Candide’in sevgilisi ve Baron Thunder-ten Tronckh’un kızıdır. Onun da Candide gibi serüven dolu bir hayatı vardır. Candide ile yolları bazen ayrı düşecek, bazen de hiç olmadık yerde tekrar bir araya geleceklerdir. Baron’un, Candide kızına aşık oluğunda onu evden kovmasıyla serüven başlar. Arkadaşları Pangloss (iyimser karakter) ve Martin’le (kötümser karakter) birlikte Almanya’dan Hollanda’ya, İtalya’ya ve sonunda Türkiye’ye kadar giden Candide, bu gezileri sırasında bir dizi gülünç zorluklar, acı olaylar birbirini takip eden felaketlerle karşılaşır. Almanya’da asker olur. Hollanda’da çok büyük aşağılamalara uğrar, Portekiz’de bir engizisyon mahkemesinde acımasız bir cezaya çarptırılır; adam öldürür, Amerika’da yamyam yerliler tarafından yenilmek üzere iken son anda kurtulur; Fransa’da tuzağa düşer ve paralarını çaldırır; İtalya’da taçlarını, tahtlarını yitirmiş altı kralın serüvenlerini dinler. Arkadaşlarının ve sevdiklerinin başına gelenler ise daha trajiktir. Örneğin sevgilisi Cunegonde seks kölesi olarak satılır. Hocası Pangloss’a frengi bulaşır ve bu da yetmez asılarak idam edilir.
Romanın sonunda Candide Türkiye’de, yaşamanın ne demek olduğunu öğrenir. Başından geçen onca olaya rağmen filozof Pangloss’un dediklerine uyarak her şeyin olacağına varacağına ve eninde sonunda herşeyde bir hayır olduğu inancına inanmaya devam eden Candide bu düşüncesinden ancak Türkiye’de vazgeçer. Ona yaşamın amacını, yaşamın anlamını Türkiye’de tanıdığı bir dervişle yaptığı kısa sohbet ve bir köylünün günlük yaşamı öğretmiştir. Köylünün yaşamındaki düzen ve intizam hocası Pangloss için iyimserliğe dayalı düşüncelerini atfedebileceği bir durum olarak Candide sunulduğunda Candide, cevabını aradığı sorularla zamanını boşuna geçirdiğini anlar, ve cevap olarak “bahçemizi de yetiştirmeliyiz” sözünü söyleyerek mesajını verir.
Eserin Anafikri ve Voltaire’in Amacı
Candide, Voltaire’in çağdaşı olan ve iyimserliği ile bilinen Gottfried Willhelm Leibniz’in felsefesine acımasız dokundurmadır. Voltaire Leibniz’in inançlarını gerçeklikten uzak, dini ve örfi kurallarla oluşmuş kurgulara dayanan gereğinden fazla iyimser olması gerekçesiyle eleştiriyordu. Bu nedenle Candide karakteri romanın sonunda özeleştiri yaparak o ana kadar öğretilerini takip ettiği Pangloss’un (Leibniz) fikirlerini reddeder. Bunun yerine başarıya ulaşma yolunun ancak ”herkesin kendi bahçesini ekmesi” mesajı ile mümkün olduğuna karar verir. Sonuç olarak elle tutulur bir fayda yaratan pratik işlere dahil olmanın önemini vurguladığı gibi böylesi bir faydaya ulaşmanın yolunun ancak bahçenin ekilmesi yoluyla olacağının vurgusunu da yapar.
Candide ve Derviş sohbetinden bir kesit
Candide ve bilge derviş arasındaki sohbetlerden birinde Candide insanın yaradılışının ve hayatın anlamını sorar. Cevap olarak;
– seni niye ilgilendiriyor bu senin işin mi ki ?”
– ama efendim.. dünyada bu kadar bela ve sıkıntı varken?” diye üsteler Candide. Bilge dervişin cevabı yine olumsuzdur;
– “iyilik olmuş, kötülük olmuş, bundan ne çıkar? padişahımız mısır’a bir gemi yolladığı zaman içindeki sıçanların rahatını düşünüyor mu?”