Çizgili Pijamalı Çocuk Johne Boyne isimli yazarın aynı adlı romanından uyarlanmış sn derece etkileyici bir filmdir. Mark Herman tarafından yönetilen ve Miramax şirketi tarafından yapımcılığı üstlenilen bu film 12 Eylül 2008 tarihinde vizyona girerek tüm dikkatlei üzerine çekti.
Filmin konusu İkinci Dünya savaşı sırasında Nazi kampında kalan bir 8 yaşında Shmuel isimli bir yahudi çocuk ile kampın komutanının aynı yaştaki Bruno adlı oğlu arasındaki garip bir arkadaşlık hikayesini anlatıyor. Ailesi ile birlikte Berlinde yaşayan 8 yaşındaki Bruno babasının terfi etmesi sonucu Annesi ve kızkardeşi ile birlikte kırsal bölgedeki Nazi kampına taşınır. Bruno kendi yaşında oynayacak arkadaşı olmadığı ve gidilebilecek çok az yer olduğu için yeni taşındıkları yere bir türlü alışamaz. Bir gün kaldıkları yerin ufak bahçesinde oynarken kendisine yasaklanan bir alana girerek uzaktan da olsa babasının komutasındaki Nazi kampını görür. Kampın bir çiflik olduğu kanısıyla evde bundan bahsedince evlerinin arkasındaki bahçede oynaması da kesin bir dille yasaklanır.
Herr Liszt isimli özel hocaları hem Bruno’ya hemde kızkardeşine fırsat buldukça anti semitizm faşizm propagandası yapmaktadır. Kızkardeşi Gretel Herr Liszt’in anlattıklarından oldukça etkilenir hatta o kadar ki yatak odasının duvarına Nazi bayrakları ile donatır. Bruno ise özellikle yahudi karşıtlığına bir anlam veremez çünkü hizmetlilerinden Pavel hiç de Herr Listz’in anlattıı gibi bir Yahudi değildir.
Birgün Bruno ailesinin yasağına aldırmadan çiftlik zannettiği yere doğru yola çıkar ve elektrikli çitlerin olduğu yere varınca bir çocuğu çitlerin öte yanında otururken bulur. Shmuel isimli çocukla tanışan ve arkadaş olan Bruno zamanla Shmuel’e yemek getirmeye başlar. Shmuel pasaklı, çizgili pijamalarının üzerinde numaralar olan, her gün bir moloz yığınının arkasına sinip etrafında olanların bitmesini bekleyen bir çocuktur. Bruno ne kadar meraklıysa o da o kadar korkar olmuş başına geleceklerden ve meraklanmaktan. Her gün düdük sesini duyana kadar sürüyor arkadaşlıkları, sonra pijamalı çocuk bir el arabasını iterek koşuyor kampın uzak bir köşesine doğru. Bruno ertesi günü tekrar iple çekreken Shmuel için aynı şeyi söylemek ne derece doğru bilinmez. Çünkü öyle ya da böyle biliyordu kötü muammele içinde olduğunu. Küçücük omuzlarına anlam veremediği yükler binmişti o oyun çağında. Öyle ki 8 yaşlarındaki iki çocuğun masum dünyası Nazi kampının dehşetini anlayabilecek düzeyde olmadığından ötürü Bruno, Shmuel ve diğer tutsakların giydiği mahkum elbisesini çizgilerinden ötürü pijama zannetmekteydi. Shmuel ise büyük anne ve babasının kampa getirilirken hastalanarak öldüğünü…
Bir süre sonra Bruno Shmuel ile düzenli bir şekilde buluşmaya ve yemek getirmeye başlar hatta buluşmalarında çitin her iki yanından dama bile oynarlar . Bruno onu dinledikçe Shmuel’in bir yahudi olduğunu ve kampta babası ile birlikte kaldığını öğrenir.
Bir gün annesi Elsa, Çavuş Kotler’in ağzından kaçırmasıyla kamptan gelen siyah dumanların yahudi cesetlerinin yakılması sonucu olduğunu öğrenir. Eşi Ralf’a bu konuyu açtığında aldığı cevaplardan ötürü ciddi hayal kırıklığına uğrar. Çavuş Kotler akşam yemeğinde babasının nazi rejiminin uygulamalarını beğenmediğinden dolayı İsviçreye gitiğini itiraf eder bunun üzerine Ralf çok sert çıkarak çavuş Kotler’e babasını otoritelere bildirmesi gerektiğini söyler. Beklemediği bir tepkiyle karşılaşan Kotler sadık bir Nazi subayı olduğunu kanıtlamak adına ailenin hizmetlisi Paveli şarabı sofraya döktüğü gerekçesiyle döverek öldürür.
Bir sonraki gün eve yeni gelen hizmetli Shmuel olarak karşımıza çıkar ve belkide filmin en etkileyici sahnelerinden biri ortaya gelir. Bruno Shmuel’e kek ikram eder fakat çavuş Kotler keki çiğnediğini görünce onu hırsızlıkla itham eder. Shmuel her ne kadar keki Bruno’nun verdiğini söylesede Bruno öfkeli duruşundan korkarak inkar eder. Kotler daha sonra hesaplaşacaklarını söyleyerek uzaklaşır. Küçük bir çocuğun arkadaşına ihanet etmek zorunda bırakılışının bedeli birinin yediği acımasız bir dayak diğerinin ise çektiği vicdan azabıydı. Çektiği azaptan ötürü Bruno Shmuel’den özür dilemek ister fakat onu bulamaz ertesi günde gelmediğini görünce kampa gider fakat yine bulamaz. Takip bir kaç gün sonra Shmuel’i çitlerin öte yanında bulur ve ondan özür diler. Kotlerden oldukça kötü dayak yemiş olan Shmuel özrünü kabul eder. Takip eden günlerde Babası Ralf, kampın ve etrafının çocukalr için uygun olmadığını düşünerek Bruno’yu kızkardeşiyle birlikte Berlin’e akrabalarının yanına göndermek ister. Shmuel ise kampta ansızın kaybolan babasının derdine düşmüştür. Bruno Shmuel’e karşı hatasının yükünü hafifletmek adına ona babasını bulmada yardım etmek ister. bulduğu bir mahkum elbisesi ve uzun saçlarını kapatacak bir şapkayla kamptan içeri girer ve Shmuel ile birlikte gaz odasından can verir.
Filmi izlerken sonlara doğru üstünüze binlerce ton yük binmiş gibi olursunuz sonu çok vurucu biter filmin çünkü. Hatta belki de filmle alakalı en ilginç tespitlerden biri , Bruno’nun, Shmuel ile buluşmaya giderken her seferinde elinde her zaman bir oyuncak taşımasıydı. O yolda taşıdığı son oyuncağı da, tel örgünün altından geçebilmek için yanında taşıdığı kürekti. Kamera koşan Bruno’ya sabitlenmiş, iki yanından ağaçlar akarken, o küreği tahta uçağı gibi havaya kaldırarak, oynayarak taşıması ayrı bir mesaj içerir…