Önce müptela eder sonrası müptezellik. Tutku’dan bahsediyorum. İnsanı ele geçiren çok güçlü bir tutulma, bağımlılık hali yani. Bizleri herhangi bir objeye, kişiye ya da eyleme sarsılmayacak ve kopmayacakmış gibi bağlayan duygu.
Heves’in ötesi, cezbenin arifesi. Dizginlerin boşaldığı, müptelası olunacak kadar lezzetli ve esir düşecek kadar kuvvetli bir çekim gücüne sahip duygu. Çok vardır etrafınızda tutkularının maymunu olarak hayatı ıskalayan tipler. Kimisi ise sadece aklın felç halini yaşar yüzlerinde garip belirli belirsiz bir tebessümle.
Misal rahmetli Ertem Eğilmez’in sigaraya olan tutkunluğu hakkında bir anı okumuştum. Uydurmada olabilir, bilemiyorum ama buyurun okuyun;
Ertem Eğilmez ve Münir Özkul bir konferansa giderler. Bir süre sonra doğal olarak sıkılmaya başlarlar. Ertem eğilmez cebinden tütün tablasını çıkarır ve sigara sarmaya başlar. Sarma işi bitince sigarasını keyifle içmeye başlar. Tam o esnada konuşmasını yapan vali bey dayanamaz ve mikrofon başından Ertem Eğilmez’i uyarır.
“Biraz ayıp olmuyor mu beyefendi?”
Zaten konferansın sıkıcılığından bunalmış olan Ertem Eğilmez, üstüne azar da yiyince sinirlenerek bağırır:
“Vali bey, vali bey… Bu mereti o kadar çok seviyorum ki g.tüme sokasım geliyor!”
Nedir bu hikayenin kıssadan hissesi?
Hiç bir tutkuya, aklınızı ve mantığınızı ele geçirecek kadar bağlanmamak lazım. Elbette akıl ve mantık süzgecinin niteliği de önemli. Kimi insanlar mantıklarını da kullansa öğrenilmiş çaresizliğin kucağına çabucak düşer. Kimi insanlarsa İngilizce ifadesiyle thinking out of the box dediğimiz düşünce ritmine hiç sahip değildirler. Bir misal ile bu konuyu da somutlaştıralım;
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar;
“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktorun cevabı şöyledir;
“Bir küveti su ile dolduruyoruz. sonra hastaya üç şey veriyoruz. bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiden küveti boşaltmasını istiyoruz. “
Adam heyecanla cevap verir;
“Normal bir insan kovayı tercih eder. çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”
Hafifçe gülümseyen doktor cevabı yapıştırır;
“Hayır dostum, normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
Peki bu hikayenin kıssadan hissesi nedir?
Kutunun dışında düşünmek. Yani dayatılan durumu kabullenmeden, yeni düşünce ritmlerine, çözümlere, bakış açılarına açık olmak. Kısaca ezber bozmak.
Yeterli mi?
Elbette değil. Kutunun dışında düşünebilmek kadar kıvrak zekaya sahip olup istediğini uygulayabilmekte ayrı bir yetenek. Yukarıda bahsini verdiğimiz kutunun dışında düşünebilme yeteneğini kimi insanlar okullu olarak kazanırlarken kimileri tamamen alaylı yetişirler. Kimilerinin yeteneği ise ikisinin bileşiminden ortaya çıkar. Fakat düşünebildiği kadar uygulayıcı olabilmek ise ayrı bir dirayet konusudur. Bu yüzden kimi insanlar sadece düşünür, kimi insanlar sadece uygular, kimileri ise hem düşünür hem uygular.
Bir hikayede buraya koyalım;
iki arkadaş iddia’ya girmişler. Konu, çay içerken Kur’an okunup okunmayacağı imiş. hakem olarak mahallenin imamına sormaya karar vermişler. İmam`ın yanına gidip sırayla sorularını sormuşlar. Biri olumsuz cevap alırken diğeri, fetva almayı başarmış.
Fetva alamayanın sorduğu soru;
“Hocam, Kur’an okurken canım çay istiyor, içebilir miyim?”
“Oğlum, Kur’an okurken ibadet ile ilgilenmen lazım. O sırada dikkatinin dağılmaması lazım. O yüzden Kur’an okurken çay içilmez.”
Fetva alanın sorduğu soru ise;
” Hocam, çay içerken canım Kur’an okumak istiyor, okuyabilir miyim?”
” Evladım, her nerede ve ne koşulda olursan ol, Kur’an okuma isteği duyarsan okuyabilirsin.”
Bir hisse de bu kıssadan çıkarmak lazım değil mi?
Dinle o zaman. Hikayedeki her iki karakter de toplumun hoş görmeyeceği bir davranışı uygulayarak kuralların dışına çıkmak istiyor. Yani her ikisi de dayatılan normların aksine kutunun dışına çıkmayı hayal edip tartışabiliyor. Bununla birlikte sadece bir tanesi fetva alabiliyor.
Neden mi?
Çünkü yavrum seni istediğin yere götüren aldığın cevap değil, sorduğun sorunun kendisidir.
Haydi kaliteli soru sorma ile alakalı bir hikaye daha anlatayım sana. Bugün de böyle çift dikiş olsun 🙂
Personelin biri müdürü’nün evine yemeğe gider. Yemek esnasında Müdür ile hizmetçisi kadın arasında yakınlaşma olduğunu fark eder fakat renk vermez. Yemeğin sonunda Müdür, personeline evini gezdirir akabinde kahveler içilir meyveler yenir ve nihayet çalışan müsaade ister. Müdür, personelini yolcularken kulağına eğilir usulca ”Hizmetçi bayan ve benim hakkımda ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum fakat inan aramızda tamamen profesyonel bir ilişki var.” der. Personel usulca kafasını sallar ve hiç bir şey söylemeden başını eğerek kapıdan çıkar gider.
Bir zaman sonra evin hizmetçisi bayan, müdürü arar ve evdeki gümüş şamdanın kaybolduğunu söyler. Şamdanın personelin ziyaretinden beridir kayıp olduğunu eklemeyi unutmaz. Bunun üzerine Müdür personeline bir mail yazar ve der ki;
”Değerli arkadaşım, Şimdi sana kalkıp bizim evdeki gümüş şamdanı sen mi aldın diye sorsam olmaz. Şamdanı bulamadığım ve merakımı dizginleyemediğim için sormasam da olmaz. Fakat ortada bir olgu var, şamdan senin ziyaretinden beridir kayıp…”
Maili alan çalışan usulca klavyenin tuşlarına dokunarak cevabını yazmaya başlar;
”Kıymetli müdürüm, şimdi size kalkıp hizmetçiniz hanımefendi ile ilişkiniz mi var diye sorsam olmaz. Bununla beraber şeytan aklıma sokmuş, merakımdan çatlıyorum, sormasam da olmaz. Fakat ortada bir olgu var eğer geceleri odanızda uyuyor olsaydınız şamdanı yatağınızın içinde, yorganınızın altında bulmuş olurdunuz…”
Vesselam…