1960’larda Yale Üniversitesi’nde bir öğretim görevlisi olan Stanley Milgram, insanların vicdanı ile otorite arasında seçim yapması gerekirse nasıl sonuçlar alınabileceğine dair deney gerçekleştirdi. Milgram deneyi adı verilen bu deneyle Milgram, otoriter bir varlığın karar verme noktasında bireyler üzerinde ki etkisini ölçmek istemiş ve bu bulgulardan yola çıkarak kitlesel katliamlara bir açıklama getirmek istemişti.
Deney kurgusu gereği öğrenci, öğretmen ve öğretmenin denetleyicisi olmak üzere 3 karakter üzerinden ilerliyor. Deneklerin tümü öğretmen karakteri üzerinden deneye dahil edilmiş. Yine aynı şekilde deneklerin tümü hukukçulardan itfaiyecilere ve inşaat işçilerine kadar sosyal konum ve eğitim anlamında geniş bir yelpazeden örneklendirilmiş. Tüm denekler saati 4,50 dolara öğrenme ve cezalandırma temalı bu deneye katılmayı kabul etmişler. Denekler yan odada görüş alanlarının dışında tutulan öğrencilere çağrışım sözcükleri listesini tek tek okurken yanlarından bulunan beyaz önlüklü denetleyicilerde deneyi gözetliyeceklerdi.
Öğretmen denekler listeden kelimeleri okumaya başladıklarında eğer yan odadaki öğrenciler yanlış anlarlar ve cevabı yanlış verirlese öğretmen denekler ceza olarak önlerindeki butona basıp elektrik akımı göndereceklerdi. verilen her bir yanlış cevabın ardından elektrik şoku yükseltilerek devam edecekti. Beyaz önlüklü denetleyicilerin gözetiminde ve yönlendirmesiyle verilen şoklar 15 volt’dan 450 volt’a kadar yükseliyordu.
Aslında bu öğrenme ve cezalandırma temalı bu deney tamamen uydurmaydı. Öğrenci ve Denetmen karakterleri aktörlerden oluşuyordu. Gerçekte hedef öğretmen deneklerin cezalandırma sürecinde ne kadar yüksek voltaja çıkacaklarını görebilmekti. İlginç sonuçlarla karşılaşılan deneyede örneğin aktör olan öğrenci 180 volt akıma dayanamayacağını yüksek sesle ve yardım istercesine belirtmesine rağmen öğretmen deneklerin çoğu buna aldırmıyordu. Hatta öyleki 330 volt akımda öğrenciden hiç ses gelmemesine rağmen akım vermeye devam etmişlerdi. Stanley Milgram’ı şaşırtan durum ise öğretmen deneklerin %65’inin öğrencinin hafif bir kalp problemine sahip olduğu kendilerine söylenmesine rağmen 450 volta kadar elektrik vermeye devam etmeleriydi. Aslında bu süreçte öğretmen deneklerin pek çoğu rahatsız olmuşlar terleme dudaklarını ısırma şeklinde tepkilerle fiziksel tepkiler vermişlerdi fakat beyaz önlüklü denetmenin kışkırtması ve yönlendirmesiyle elektrik vermeye devam ettiler.
Sonuç
Stanley Milgram’ın bu deneyin sonuçları şok etkisi yarattı. Bu araştırma deneyinin sonucunda sıradan insanların otoritenin varlığı ile vicdanlarını dinlemeyerek insanlık dışı işler yapabilecek varlıklar olduğu ortaya çıktı. Deneyde özellikle öğrencilerin yan odada tutularak gözden uzakta kalmasının sağlanmasıyla elektrik verme emirlerinin öğretmen denekler tarafından daha rahat uygulandığı farkedilmişti. Yine aynı şekilde beyaz önlüklü denetmen otoritenin ortamda fiziksel varlığı itaat eğilimini arttırmıştı.
Sonuç olarak politik teorisyen Hannah Arendt’in Eichman Kudüs’te adıyla kitaplaşacak yazı dizisinin son cümlesi, sosyal psikolojinin en çok atıf yapılan terimlerinden biriydi Arendt, Yahudi Soykırımından sorumlu olup savunmasında ece emirleri izlediğini iddia eden Eichmann’ı, ‘kötülüğün sıradanlığı’nın vücut bulmuş hâli olarak niteliyordu. Arendt, kötülüğün sadece zalim ruhlu insanlar tarafından yapılan bir fiil olmadığı, şartları sağlandığında ve yeterli motivasyonla sıradan insanların da korkunç zulümleri soğukkanlılıkla yapabilecek potansiyele sahip olduğu tezini savunuyordu. Milgram deneyleri ile büüyük ölçüde ispatlanan bu sav otoriteden emir alan ve sonuçlarını çok da düşünmeden emri yerine getiren insanların kötülüğe araç oldukları ve bu anlamda sorumluluklarının bulunduğunun da altını çizmiştir.
Milgram deneyleri Avustralya, Almanya, Ürdün ve diğer bazı ülkelerde de uygulanmış kadın ve erkeklede eşit oranlarda olmak üzere hepsinde de benzer sonuçlar vermiştir.