Bu aralar havada bir koku var. Kesif kokusu ile burun kıran grotesk bir hava…Karışık mı karışık… Sağımızda, solumuzda, televizyonlarda ve gazetelerde tahliye torbasına benzeyen buruşmuş suratları ile fısıldaşan, konuşan insanlar var . Öyle ki makam hırsı ve kepazelikleri ile midemize takla attırıyorlar.
Politika dediğin şey böyle bir şey olsa gerek, hırs ile kepazeliğin hemhal olduğu bir mecra. Hatta belki de insanlık tarihinin en büyük uğursuzluğu, paranoyanın kirvesi, isim babası yani akılları zehirleyen ağır bir radyasyon. Etrafımızda bu zehre maruz kalan milyonlarca insan ve pelikan bokuna dönüşmüş vicdanlarının alkışları eşliğinde kazma küreğe ihtiyaç duyulmadan kazilan haysiyet mezarları.
Yazık…Mücadeleyi çok uzun süre omuzlarında taşıyan o soylu komutan artık yemyeşil ovalarda yapayalnız kaldı.
Artık veda zamanı, Elveda Şair…
Oysa ne güzel şiirlerin vardı senin. Mısralarında vaad ettiğin o toprakların koynunda mışıl mışıl uyuyacak bebelerimiz vardı. Beyrut’un denizine, mavisine aşık olup Şam’ın çayırında çimeninde namaz kılan, çocuklar gibi şen, yunus balıkları kadar neşeli olduğumuz ve huzuru bulduğumuz, ortak rüyalarımıza kapı olan o şiirler…
En güzel çiçeklerle rengarenk bezediği bu şiir artık bir mezarlığa dönüşürken komutanlar ve mücahitleri, fetihleri ile değil avcılıkları ile övünen şehzadelere ve sultanlara dönüşmeye başladı.
Tek bir harfinde dahi bıkkınlığın izinin bulunamayacağı masal tadında küfürler etmek istiyorum artık. Ah Şair, şaşkın bir şövalye gibisin, sanki bir Don Kişot ama yine de duruşun şövalye duruşu. Hela sürgüsü ile sürgülenmiş dudakların hedefine konulmuşsun, belli ki kırgınsın.
Havada ki koku, o sürgülü dudakların arasından sızan ağır hela kokusu.
Pelikan boku, Şövalye, Hela deliği…Nasıl da buldu birbirini…
Merhaba Nam-ı Diğer Pelikan Refik…
Aslında bir kuştan çok foseptik çukurundan kafayı çıkarmış ıslak bir fare gibisin, Fitnesin. Herkes senden nefret ediyor ama kimse meraklı gözlerini çekip alamıyor üstünden. Zaten üzüm kokulu şarap tadında kelimelerimin travma sebebi de sensin… Nasıl buğuz ediyor kelimelerim sana. Durup durup düşünüyorum Rusya’nın tüm yazarlarını toplasam Puşkin, Tolstoy, Çehov hatta Gorki, senin bozgunculuğunu anlatacak kudrette bir yazar var mı ki hala ?
Yavşakça gülüşlerin değil muhattabım, ama dedim ya aslında tek bir harfinde dahi bıkkınlığın izinin bulunamayacağı masal tadında küfürler etmek istiyorum sana. Pelerinin arkasına saklanan matadorun korkaklığı var üzerinde, görüyorum. Ahmak… Bilmiyorsun ki şairin, yerini asla dolduramayacaksın. Senin siyaset arenası zannettiğin yer aslında bir kerhane oldu sayende. Ve sen bu kerhane düzenine hem sermaye olmuşsun hem de müşteri.. Bir yandan o müptezel ruhunla, pelerinin ardında saklanırken diğer yandan tribünden yükselen oley sesleri arasında türbeleştiğini zannediyorsun, aldanıyorsun. Ve sakın unutma, uzun kılıç darbeleriyle böğürttüp saf dışı ettiğin boğalar bir gün gelir senin de götünü paralar..
Kerhane, Matador ve Göt…Nasıl da buldu birbirini…