Arif Küme Yazıları & Denemeleri

Venedikten İstanbula Bir İbretlik Hikaye : Shylock

shylockSevdiğim ve takdir ettiğim avukat bir arkadaşım var. Gerçek adını vermemek ve yazının akıcılığını bozmamak adına ismine Azat diyelim. Hakikatten zekası ve mesleki yeterliliği ile kendini piyasada ispatlamış birisi. Özellikle icra takibi gerektiren dosyalarda Shakespeare’in Venedik Taciri (merchant of venice) oyunundaki tefeci Shylock tiplemesini aratmaz hale gelebildiğini gözlerimle gördüm ve tecrübe ettim. Elbette tahsilat gücü bu kadar yüksek bir avukatı, alacağını tahsil edemeyen her işletme sever hale geliyor. Fakat zaman zaman aldığı işlerde kimin Shylock kimin Antonio olduğu karışabiliyor. Tabi şimdi Venedik Taciri oyununu bilmeyenlerinizin olabileceğini de düşünerek  oyunu kısaca özetlemek gerek sanırım.

1700’lerin Venedik’inde, Bassanio isimli bir genç, Portia isimli bir güzeli sever fakat onunla evlenebilmesi için para lazımdır. Parayı bulmak için koyu Katolik dostu Antonio’ya gider. Oysa tacir olan Antonio tüm parasını deniz aşırı ticarete bağlamıştır. Dostuna yardım etmek isteyen Antonio, Yahudi olduğu için ve piyasaya faizli borç verdiği için nefret ettiği tefeci Shylock’a gitmek zorunda kalır. Yahudi Shylock borç vermeyi kabul eder ama eğer parayı zamanında geri alamazsa her gecikme için Antonio’nun etinden bir parça almak üzere anlaşır. Shylock’ın amacı aslında Antonio’nun etini kesmek falan değildir. Fakat ne zamanki Antonio’nun etrafındaki arkadaşlarından biri Shylock’un kızını ve altınlarını kaçırır, o güne kadar yaşadığı aşağılanmaların da etkisiyle intikam vaktinin geldiğini hisseden Shylock et kesme konusunda ciddileşir. Antonio’nun borcunu ödeyemeyeceği anlaşılınca konu mahkemeye taşınır. Hikayenin bundan sonrasını sizler keşfetseniz daha iyi olur 🙂

Dönelim bizim sevgili avukat dostumuz Azat’a. En son duyduğum haberlere göre uzun yıllar senetli alacaklarının tahsilini yaptığı ve antoniobenimde yakından tanıdığım bir tencere tava firmasıyla yollarını ayırmış hatta mahkemelik olmuş. Bu firmayla çalışma şeklinde firmaya  herhangi bir fatura kesmiyormuş. Kazancını tamamen tahsil ettiği senetli alacaklardan borçlulara uyguladığı faiz oranını kendinde tutarak sağlıyormuş. Yani asıl borç tutarını tencere firmasına aktarıp kalan faiz ve ceza tutarlarını kendi kazancı sayarak bu ortaklığı sürdürüyormuş. Firmanın CEO’su Nazım ile de arası çok iyiymiş ve zamanla aralarında sağlam bir dostluk hukuku da oluşmuş. Hızlı bir senet sirkülasyonu olan bu tencere firmasının diğer davalarına da ücretsiz giriyormuş.

Günler ayları, aylar yılları kovalarken arkadaşım tahsilat için kendine sevkedilen dosya sayılarındaki azalmayı farketmeye başlamış. Bununla birlikte dosya sayıları azalsa bile hala firmanın uzun uğraşı ve enerji isteyen diğer davalarına da girmeye devam ediyormuş. Fakat birgün firma için baktığı önemli tazminat davalarından birini kaybedip yüklü bir tazminat ödenmek zorunda kalınınca firmanın CEO’su Nazım memnuniyetsizliğini belirtmiş. Elbette konu konuyu açınca avukat arkadaşım Azat, ister istemez dosya sayılarının azaldığından ve üstlendiği işin kazandığı paradan kat be kat fazla hale geldiğinden yakınmış. İki tarafta memnuniyetsizliğini ifade ettikten sonra konu en azından bir süreliğine kapanmış ama takip eden dönemde dosya sayıları azalmaya devam etmiş. Günler sonra birgün avukat dostum şirketin muhasebesinden telefon almış ve elindeki tüm dosyaları iade etmesi istenmiş. Gerekçe olarak da ”bundan sonra dosyalara YÖNETİM bakacak” denmiş. Bunu duyan arkadaşım üzülmüş ama firmanın kararına saygı duyarak dosyaları iade sürecine başlamış. Nazım bey’in  firma bünyesinde kuracağı bir hukuk departmanının dosyaları alacağını zanneden arkadaşım bir süre sonra dosyaları Yönetim Hukuk Bürosu diye bir kurumun devraldığını farketmiş ve fıttırmış. Yılardır CEO Nazım ile geliştirdiği dostluk hukukuna dayalı olarak sözleşme bile yapmadan ilerlerken bir anda eşşekten düşmüşe dönen avukat Azat geriye dönük bir muhasebe yaparak girdiği davaları ve üstlendiği işleri bir tarafa koymuş, yaptığı tahsilatları başka bir tarafa koymuş ve çıkan fark üzerinden firmaya alacak davası açmış.

Şimdi kendisini her gördüğümde Yönetim merkezli kelime oyununu hatırlatıp gülüyorum. Peki ama bu trajikomik durum nasıl oluştu? Azat’ın basiretli bir tacir olarak iş yapma hırsına kapılmadan, verdiği hizmeti başka bir hizmetle karıştırmaması gerekiyordu. Yani Dimyattaki pirinçle evdeki bulguru ayrı ayrı hesaplaması gerekiyordu. Diğer bir ifadeyle tahsilat hizmetinin yanında bila-bedel diğer davalara da girmemesi gerekiyor yada girecekse o hizmeti farklı faturalandırması gerekiyordu. Herşeyden önce sözleşme yapması gerekiyordu. Çünkü işler yolunda giderken kimsenin gözüne batmayan detaylar bir süre sonra işler bozulunca herkesin gözüne çarpmaya başlar.

Gelinen noktada firmanın CEO’su Nazım aslında davaların parasını ödediğini düşünüyordu çünkü ona gören Azat’ın dosyalardan elde ettiği kar çok fazlaydı ve diğer davalarına da pekala bila-bedel bakabilmeliydi. Fakat ne zaman ki Azat önemli bir davayı kaybetti o zaman firmanın CEO’su Nazım aldatıldığını hissetti çünkü verdiği paraya karşı özenli ve düzenli bir hizmet almadığını düşünmeye başladı.

Azat’a göre ise dosya sayıları azalıyor ama diğer davaların iş yükü artıyordu. Dolayısıyla bir süre sonra firmadan kazandığı ile firma için harcadığı arasındaki fark büyümeye başlıyordu. Öyle ki zarar ettiğini düşünmesine rağmen konuyu dostluklarına binaen fazla gündemde tutmamaya çalışıyor ve dosya sayılarının bir süre sonra tekrar eski seviyelere ulaşacağını umuyordu. Ne zaman ki dosyalar başka avukatlık bürosuna gitti o zaman avukat dostum Azat aldatıldığını  hissetti ve dava açtı.

Şimdi tekrar yazının başına dönelim. Bu durumda Shylock kim? Nazım mı? Azat mı? Durun ben size yardım edeyim. Aslında her ikisi de Shylock ve her ikisi de Antonio. Örnekle somutlaştırayım ki daha anlaşılır olsun. Venedik Taciri oyununun bir bölümünde Antonio’nun borcunu ödeyemeyeceği anlaşılınca araya girenler Shylock’a cezayı uygulatmaması için ricacı oluyorlar. Kızının Antonio’nun arkadaşıyla kaçması, kaçarken servetinin bir kısmını beraberinde kaçırması ve Antonio’dan alacağını da tahsil edememesi yüzünen canı yanan Shylock’un hasmının etini keserek alacağı bir intikamın neye yarayacağını soran ricacılara verdiği cevap ise müthiştir ve herşeyi özetler.

” Balık tutmaya yarar!. Kimseyi doyurmasa bile alacağım intikamı doyurur. Beni aşağıladı, yarım milyondan etti, zararlarıma güldü, kazancımla alay etti, halkımı hor gördü, işlerimi bozdu, dostlarımı soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı. Neden yaptı bunları peki? Ben Yahudiyim de ondan. Yahudinin gözleri yok mu? Yahudinin elleri, azaları, duyuları, sevgileri, arzuları yok mu? onun karnı da aynı yemekle doymuyor mu? ya aynı silâhlardan o acı duymuyor mu? aynı hastalıklara o da tutulmuyor mu? aynı ilâçlardan o iyilik bulmuyor mu? bir hıristiyan kadar aynı kışın soğuğu, aynı yazın sıcağı ona dokunmuyor mu? bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz acaba? bizi yaralarsanız akmıyor mu kanımız? bizi zehirlerseniz çıkmıyor mu canımız? ya siz bize haksızlık ederseniz biz hıncımızı almaz mıyız? bütün öteki şeylerde size benziyorsak bunda da elbet benzeriz ya… Yahudi hristiyana haksızlık edince, karşılığında göreceği iyilik ne? intikam! Hristiyan yahudiye haksızlık ederse, hristiyan örneğine göre karşılığı ne olmalı? intikam tabii! sizin bana öğrettiğiniz alçaklıkları ben de size tatbik edeceğim. bu işi sizden çok daha iyi yapacağıma da güvenebilirsiniz. ”

ibretlik mi? ibretlik…. Hele ki Alpaçino oynarsa tam bir masterpiece haline geliverir…

”  To bait fish withal. If it will feed nothing else, it will feed my revenge. He hath disgraced me and hindered me half a million, laughed at my losses, mocked at my gains, scorned my nation, thwarted my bargains, cooled my friends, heated mine enemies—and what’s his reason? I am a Jew. Hath not a Jew eyes? Hath not a Jew hands, organs, dimensions, senses, affections, passions? Fed with the same food, hurt with the same weapons, subject to the same diseases, healed by the same means, warmed and cooled by the same winter and summer as a Christian is? If you prick us, do we not bleed? If you tickle us, do we not laugh? If you poison us, do we not die? And if you wrong us, shall we not revenge? If we are like you in the rest, we will resemble you in that. If a Jew wrong a Christian, what is his humility? Revenge. If a Christian wrong a Jew, what should his sufferance be by Christian example? Why, revenge. The villainy you teach me I will execute—and it shall go hard but I will better the instruction. ”

Vesselam…