Öfke ve kavga güdüleri bir çok canlının ortak özelliği iken müzakere ederek uzlaşabilme yeteneği sadece insana özgü. Uzlaşmayı bir kenara bırakın herhangi bir konuda tartışabilmek için dahi önce tahammül ve iletişim yeteneğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Hep örneğini vermişimdir, yetersiz ya da ve beceriksiz olduğunu düşündüğünüz bir kişiyi tartışma esnasında beceriksiz olmakla yargılarsanız ve hatta bu yargınızda % 100 haklı da olsanız muhatabınızın bu ithamı kabul etme ihtimali çok düşüktür. Çünkü her insanın bir egosu ya da nefsi vardır ve bu etken insanı özeleştiri yapmaktan uzak tutar.
Peki ne yapmak lazım? Aslında çok basit, herhangi bir niza halinde sanılara dayalı yargıları bir tarafa bırakıp sadece olgulardan yola çıkmak lazım. Çünkü Olgu bilimsel veriler temelinde, kanıtlanabilir, objektif ve tarafsız nitelik taşıyan bilgidir. Örneğin yürümek bir olgudur. Ya da yıl sonu açıklanan bilançonun kar veya zarar hali rakamsal verilere dayalı formüllerce ispatlanmış bir olgudur.
Sanı ise bir olgunun yada olayın etrafında gelişenleri algılama şeklidir ki kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin bir kişinin yürümesi bir olguyken yavaş ya da hızlı yürüdüğü iddiası birer sanıdır ve yerine göre tartışmaya açıktır. Ya da yıl sonu açıklanan bilançonun daha fazla karla sonuçlanabileceği iddiası yine bir sanıdır ve tartışmaya açıktır.
Sanılara dayalı tartışmanın çözümsüzlüğe kilitlenmesinin sebeplerinden birisi sanrılardır. Sanrı mantıklı düşünce ile açıklanamayan, tartışmalarla değiştirilemeyen inançtır. Yani mantık yoluyla çürütülmesine rağmen, kişinin yanlış olduğunu kabul etmediği inançlarıdır.
Herhangi bir tartışma anında bir sanının sanrıya evrilme hali ise Türkçede hezeyan içinde olmak şeklinde tarif edilir. Eğer bir insanın sanrıları yani hezeyanları halüsinasyona evrilme halinde ise bu durum Türkçede şizofrenik olmak şeklinde tarif edilir. Maalesef bu hastalığın tam tedavisi mümkün değildir.
Biraz karmaşık görünsede aslında hezeyan (sanrı) ile halüsinasyon (şizofreni) arasındaki fark çok netdir. Hezeyan düşünce dünyasında bir yalana olguymuşçasına inanmaktır. Halüsinasyon ise beş duyu organımızdan birini kullanarak olmayan bir şeyi olmuş gibi algılamaktır. Kısacası sanrı bir düşünce bozukluğuyken, halusinasyon bir algı bozukluğudur.
Örneğin hezeyan içinde olan birisi kendisinden başka kim sıçarsa ortalığın bok dolacağına ve kokunun 1 yıl gitmeyeceğine inanan kişidir. Bu durum onun hezeyanıdır. Kimse onun bu fikrini değiştiremez. Şizofren olan kişi ise kimse sıçmadığı halde birinin sıçtığını zannedip ortalığın zaten 1 yıldır bok götürdüğüne ve kokudan kırıldığına inanan kişidir.
Bir örnek daha verelim, bir insanın Tanrının varlığına ve dua ederek onunla iletişim kurulabildiğine inanması ateist bakış açısına göre sanrı, Agnostik bakış açısına göre sanı, Teolojik bakış açısına göre ise bir olgudur.
Aynı kişinin Tanrının kendisiyle konuştuğunu iddia ettiğini düşünün. Adam eğer iddiasında samimiyse artık tüm bakış açılarına göre halüsinasyon gören bir şizofrendir. Aksi takdirde şarlatandır ki asıl komedi bundan sonra başlar. Çünkü böyle bir şizofrene/şarlatana inanıp takip eden topluluklar ise kitle histerisine kapılmış bireylerden ya da ortaya çıkan statükodan rant sağlayan çıkarcı zümrelerden oluşur. Bir sonraki safhada doğaüstü özelliklere sahip olduğuna inanılan bu kişinin ve iddiasının bir olguymuşçasına etrafa dayatılması süreci başlar. Bu duruma en yakın örneği Fethullah Gülen vakasında beraberce gördük, görüyoruz.
Gelelim yazının özetine; yazının başında da dediğim gibi tahammül ve iletişim yeteneği münakaşalarda yada tartışmalarda olumlu etkenlerdir. Fakat dünyanın en sabırlı ve en kuvvetli iletişimcisi dahi olsanız hezeyanlar ve halüsinasyonlara karşı acizsinizdir. Boşuna kendinizi hırpalamayın. Hayatı olduğu gibi kabul ederek doğal akışına bırakmayı deneyin. Kimbilir belki de bu kadar eziyeti kendinize siz çektiriyorsunuzdur.