”Sözümü geri alamam, almayacağım çünkü vicdana karşı gelmek ne doğru ne de güvenlidir.”
5. yüzyılda Romanın tarih sahnesinden silinmesiyle beraber Hristiyanlığın yayılışı Yunanistandan İskandanivayaya kadar hızlanmıştı. 16. yüzyıla gelindiğinde Avrupa da neredeyse tüm toplumlar Roma döneminden kalma pagan inancını terketmiş ve Hristiyanlığa geçmişti. Öyle ki Ortaça Avrupasında krallıklar birbirleriyle savaşmalarına rağmen hepsi de aynı tanrıya tapar olmuşlardı.
Bu dini birlik Kilisenin yani Papalığın gücüne güç katarken yine Kilisenin despotik uygulamaları ve içten içe süren ahlaki çürümeleri ise ciddi tepkiler yaratıyordu. Buna ek olarak daha önce de değindiğimiz veba salgını ile Avrupa nüfusunun 3/1′ inin kaybolmuş olması insanların Tanrı’nın böylesi bir felakete nasıl müsade ettiğini sorgular olmasına sebep olmuştu. Bu isyanla karışık sorgulama dürtüsü reform sürecinin tetikleyen en etkili güç haline gelmişti. Örneğin Roma Katolik Kilisesi’nin rüşvet alması, cennetten arazi satması, ücret karşılığı günahları temizlemesi gibi yolsuzlukları en koyu takipçilerinde bile şüpheler oluşturmaya başlamış ve aydın zümrenin harekete geçmesinde önemli etkenlerden olmuştu.
Martin Luther

Öğretisi Avrupa da büyük değişimlere yol açacak Martin Luther, bir bakır tüccarının oğlu olarak 1483 yılında doğdu. 1501 yılında babasının isteği üzerine hukuk üzerine tahsil yaparken bölüm değiştirerek Din üzerine tahsil yapmaya başladı. 22 yaşında bir manastıra girerek iki yıl eğitim aldı ve 24 yaşında katolik kilisesi tarafından rahip olarak görevlendirildi.
1510 yılında gerçekleştirdiği Roma gezisinde iç dünyasında büyük devinimler yaşamaya başladı. Kilise hiyerarşisindeki liyakat yozlaşması ve Roma Kilisesinin içinde yaşadığı lüks yaşam tarzı onu hayrete ve öfkeye düşürdü. Bu dönemde okumuş ve aydın kitlenin ekseriyetinde bu hoşnutsuzluk mevcuttu lakin Kilisenin mutlak gücü karşısında kimse yüksek sesle muhalefet edemiyordu. Özellikle geliri Roma saraylarının yapımında kullanılan ve güya günahların affını sağlayan ve cennetten arazi tapusu veren endüljans (indulgance) isimli Papa’nın sattığı belgeler, Martin Luther’de ciddi öfke patlamalarına yol açmıştı.
Bütün bu olayların ışığında Martin Luther, 1517 yılında Wittenberg’de katedralin kapısına görüşlerini açıklayan bir bildiri astı. Bu bildiri Roma Katolik Kilisesine ve Papanın liderliğine yönelik ağır suçlamalardan oluşan ünlü 95 tez’lik manifestosunu içermekteydi. Bu manifesto yüzyıl önce Çek din adamı Jan Hus olayı ile ilk filizlerini veren Protestan Reformunun çiçek açma dönemini müjdeliyordu. Luther’in birincil suçlaması Kilisenin ruhban sınıfının ahlaki çöküntüsünün en büyük delili olan endüljans uygulamasına yönelikti. Kilise ve dolayısıyla Papa, yeni yapılan katedraller ve kilise binaları için özellikle zengin tüccarlara sattığı endüljans belegeleri ile kiliseye yönelik toplumsal güveni yerle bir etmişti. Topluma zülüm eden zalim bir insan olsa dahi en yüksek fiyatı ödeyenin bu belge ile günahlarından arınmış kabul edilmesi Hristiyanlığın ticari rantının ilk önce kilise tarafından sömürüldüğünün göstergesi olmuştu. Bu yüzden Luther 95 maddelik manifestosunda endüljansların iptalini ve hiyerarşinin liyakat gözeterek yapılandırılmasını hristiyanlığın yeniden kutsi haline dönmesi için ilk şart olarak koyuyordu.
Luther’in Manifestosu Avrupa kıtasında hızlı bir şekilde yayılmaya başladı. Bu yayılma hızlı bir bölünmeye de yol açtı. Avrupa da Kiliseye karşı birikmiş muhalif duygular Luther’in çıkışıyla akacak mecra bulmuş ve şahlanmıştı. Luther’in düşüncelerinin karşılık bulduğu bilinçli kitleler Calvin ve Zwingli gibi din adamlarının da etkisi altında Reformist bir refleksle Papa’nın mutlak otoritesine karşı çıkarak protestan akımına güç kattı. Bir kaç yıl içinde Kuzey Avrupa’nın bir çok ülkesi Katolik Kilisesini reddederek Protestan akımına katıldı.

Bunların içinde İngiltere Kralı VIII. Henry sadece boşanmasına izin vermediği için tamamen kişisel sebeplerle Katolik kilisesini reddetti. İngiltere Kralı VIII. Henry başlangıçta Luther’ e karşı çıkmış ve Papalığın yanında saf tutmuştu. Ancak Papalık biraz gelinin ana-babası olan İspanya Kraliçesi İsabelle’i ve kocası Ferdinand’ı küstürmemek ve biraz da politik olmayı başaramayarak stratejik bir hata sonucu VIII. Henry’nin Aragon Prensesi Catherine’den boşanmasına izin vermedi. Bu yüzden çok önemli bir müttefiği olan İngiltere’nin Katolikliği reddetmesine sebep oldu. Gerçi bu reddetme İngiltere de uzun yıllar süren bir dini iç çekişmeler dönemine de yol açtı. (Örneğin Cizvitler ve Barut Komplosu) Henry’nin hikayesine ayrıca başka bir yazıda değineceğiz.
Bütün bu gelişmelere karşı Papa X. Leo Luther’i sapkınlıkla suçlayarak lanetledi ve afaroz etmekle tehdit etti. Papanın afarozuna meydan okuyan Luther, afaroz edildiğine dair papalık fermanını herkesin gözü önünde yaktı. Kutsal Roma Cermen İmparatoru V. Charles, Luther’i Worms Meclisi’ne (Diet) çağırdı. Luther’in 1521 yılının Nisan ayında, Wittenberg’den Worms’a kadar 15 gün süren yolculuğunda halk onu destekledi ve geçtiği her yerde insanlar ona yakın ilgide bulundu.
Luther, Worms Meclisi’nde İmparator V. Charles’ın, prenslerin ve papalık elçisinin karşısına çıktı. 1415 yılında Çek reformcu din adamı Jan Hus da, benzeri bir duruşmaya çıkmış ve sonunda bir kazığa bağlanarak yakılmıştı. Fakat Luther, hatalı olduğu Mukaddes Kitaptan gösterilmedikçe sözünü geri almayacağını söyledi. Kimsenin dini bilgisi onun kadar yüksek olmadığı için kayda değer bir muhalefetle karşılaşmadı. Yine de duruşma Worms Fermanı’nın çıkmasıyla sonuçlandı. Bu fermanla Luther, suçlu ilan edildi ve yazıları yasaklandı. Papa tarafından aforoz, imparator tarafından suçlu ilan edilen Luther’in artık saklanması gerekiyordu. Saksonya Dükü Frederick, halkın sempatisini kazanmış ve halkta karşılığı olan Luther’i, Wittenberg’e yolculuğu sırasında kaçırılmış gibi göstererek düşmanlarının ulaşamayacağı bir yere götürdü. Gözden uzak bir yerde bulunan Wartburg Şatosu’na götürülen Luther tebdili kıyafet yaparak orada sakal bırakıp Junker Jörg adında bir şövalye kimliğine büründü.

Saklandığı esnada, 1522 yılında İncil’in (Yeni Ahit) Almanca çevirisini yaptı. Luther aktarılanlara göre İncil’in çevirisini sadece 11 hafta içerisinde yapmıştı. Böylece Almanlar kutsal kitaplarını ilk defa kendi dillerinde okuma fırsatını bulmuşlardı. Luther yaptığı çeviriyle kilisenin tercüme yasağını ihlal etmişti ve bu olay Katolik Kilisesi’ne göre Luther’in en büyük sapkınlıklarından ve günahlarından biriydi. Fakat Luther yaptığı tercümelerle Latince bilmeyen Alman halklarına daha kolay ulaşabildi ve Protestanlığı daha hızlı yayabildi
Luther’in Devraldığı ve Devrettiği Miras
Aslında Luther Çek reformist Jan Hus tarafından başlatılan bir reformist kelebek etkisinin son dalgası olmuştu. Luther’den önce Hristiyan dünyasında ciddi bir kırılma zaten yaşanmıştı. Katolik Kilisesi yaklaşık yüzyıl önce Kuzey Avrupalı Krallıkların desteklediği ve Güney Avrupalı Krallıkların desteklediği papalar olarak iki ayrı papalığın öncülüğünde ikiye ayrılmış hatta bir dönem üçe ayrılmıştı. Bu kuzeyli-güneyli ayrılığı 100 yıl sonra Luther’in önderliğinde mezhepsel bir ayrılığa kadar ulaştı.
Reform hareketi, Alman Luther’in yanında Fransız John Calvin ve Zürih’li Zwingli gibi din adamlarının da çabalarıyla Protestanlık mezhebinin doğmasına yol açtı. Bunun yanında koyu katolik Loyolalı İgnatius gibi din adamlarının önderliğinde Cizvitler akımının kurulmasında da tetikleyici etkisi oldu. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunu oluşturan Alman derebeyliklerinin (Dükler ve Prensler) her biri ya Protestanlığı ya da Katolikliği destekliyordu ve bu yüzden takip eden yıllarda Katolikler ve Luther’in takipçileri arasında sonu 30 yıl savaşlarına uzanan bir dizi savaş yaşandı. Bu savaşlar 1648 yılında yapılan Westphalia Barışına dek devam etti. Bu barış anlaşması ile Fransız yazar Voltaire’in de belirttiği gibi Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu “ne kutsal, ne Romalı, ne de imparatorluk” olarak kalabildi ve dağıldı. Batı Avrupa’nın dini birliği Protestanlığın yayılıp İskandinavya, İsviçre, İngiltere ve Hollanda’da halkın desteğini kazanmasıyla bir daha düzelmezcesine parçalandı.
Eisleben’da 1546 yılının Şubat ayında dostları, hasta yatağında ki Luther’e, “başkalarına öğrettiğin inançlara sen sadık kaldın mı?” diye sordular. Luther “evet, sadık kaldım” cevabını verdi. Aynı yıl öldü ve ardında 6 çocuk bırakarak kapısına 95 tez’i astığı Katedrale gömüldü.
Yahudi Düşmanı Anti Semitik Luther !
Luther Papalık karşıtlığı kadar Yahudi karşıtlığı ile de bilinmektedir. Yahudiler aleyhine yazdıkları 400 yıl sonra Hitler yönetiminde ki Nazilerin elinde ciddi bir propaganda malzemesi haline gelmişti. Luther’in Yahudilere karşı tavrı ilk başlarda daha çok acıma ile karışık bir duygu idi ve onları reformize ettiği hristiyanlıkla şereflendirerek kurtuluşlarını sağlama yönündeydi. Bu yönde yaşadığı başarısızlık sonucunda Luther Yahudileri suçlayarak onların sorgulanmasını ve toplum olarak çökertilmesini salık vermeye başladı.
1543 yılında yayınladığı ”Yahudiler ve Yalanları Hakkında” başlıklı makalesinde yahudileri sürgün etmede Hristiyanlığın başarısızlığından dem vurmakta ve ”Biz Hristiyanlar, Tanrı tarafından reddedilmiş ve lanetlenmiş bu Yahudiler hakkında ne yapacağız” şeklinde hayıflanmaktaydı. Aynı makalesinde yahudiler hakkında ırkçı düşüncelerini aşağıdaki gibi aktarmıştır;
- İlk önce, sinagoglarını ve okullarını ateşe vermeliyiz. Bu İsa Efendimiz ve Hristiyanlık adına yapılmalı ki Tanrımız bizlerin Hristiyan olduğunu görebilsin
- İkinci olarak tavsiyem odur ki, Yahudilerin evleri yerle bir edilmeli ve yıkılmalı
- Üçüncü olarak tavsiyem odur ki, yalanlarla, lanetlerle, ahmaklıklarla ve şirkle dolu tüm Talmud‘a dayalı yazıları ve dua kitapları ellerinden alınmalı
- Dördüncü tavsiyem, Yahudi din adamları yahudi öğretisini öğretmekten men edilmeli aksi takdirde ölüm cezası yada kol yada bacak gibi uzuvlarının kesilmesi ile cezalar uygulanmalı
- Beşinci tavsiyem, Yahudilere ulaşım yolları kapatılmalı ki ülkenin iç kısımlarına geçemesinler
- Altıncı tavsiyem, tefecilik yasak edilmeli ve sahip oldukları para, altın ve gümüş hazineler ellerinden alınmalı
- Yedinci tavsiyem, tüm genç yahudi erkek kızların eline orak ve benzeri çapa aletlerini vererek ekmeklerini alın teriyle kazanmaları sağlanmalı. Fakat eğer bize, eşlerimize, çocuklarımıza, hizmetlilerimize yada hayvanlarımıza zarar vereceklerinden çekiniyorsak o halde Fransa’da, İspanya’da ve Bohemya’da aklı selim insanların yaptıkları gibi onları ülkemizden atmalıyız…