Kral Çıplak… Hans Christian Andersen’in “Kralın Yeni Giysisi” adlı hikayesindeki meşhur ifade… Çoğumuzun bildiği, duyduğu bir hikayedir bu. Özetle; Uzaklarda bir ülkenin kralı iki dolandırıcı terzinin oyununa gelerek sadece zeki insanların görebildiği iddia edilen bir elbiseyi diktirir. Kral dahil tüm saray efradı ve halk aptal olmakla suçlanmamak için elbiseyi görüyormuş gibi rol yaparlar. Elbisenin sergilendiği geçit töreni esnasında veledin biri çıkar ve “kral çıplak” diye bağırıverir. Elbette bu cesareti gösterebilmek için ya yarım akıllı olmak gerek yada bal porsuğu gibi korkusuz olmak. Fakat hikayede asıl vurgulanan konu çocuğun cesareti değil.
Devam edelim. Sanılanın aksine kral utanıp, kaçmaz yada saklanmaz bilakis onurlu bir havayla çıplak yürüyüşünü tamamlar. Dalkavukları da olmayan elbisenin olmayan eteğini saygıyla toplayarak arkasından kralı takip ederler.
Kralın ve dalkavuklarının bu tavrıyla ne vurgulamak ister okuyucuya Andersen? Bak dinle, anlatayım da öğren çocuk. Bir defa unutma ki ateşte kaybettiğini gökte değil külde bulursun. Yani ister bir peygamber basiretiyle kral çıplak diye bağırsınlar ister çılgın ahmaklar gibi alkışlarla yeri göğü doldursunlar hiç farketmez günün sonunda kral, çıplak da olsa hala kraldır. Bir gerçeği daha hatırlatayım, hangimiz bazen aptal gibi görünmemek için anlamadıklarımızı anlamış, görmediklerimizi görmüş gibi yapmayız ki ? Üstelik hangi kral tahtını elbisesine değişmiş de öylecene tarihe geçmiş?
Şimdi bir daha oku bakalım o hikayeyi, çocuk mudur cesur olan yoksa kral mı?
Gerçekler yerine oturunca aktarılacak ne hikaye kalıyor geriye diye sorabilirsiniz, kalıyor elbette. Misal o yarım akıllı çocuğun çok genç öldüğüne ve şehrin surlarının dibine gömüldüğüne eminim. Niye mi? Çünkü tütün çiğneyen birine tokat atarsan üstün başın asla temiz kalmaz…