Rusya devlet başkanı Putin, geçtiğimiz hafta kimsenin beklemediği bir şekilde Suriye’den çekilme kararı aldı. Uçak krizi sebebiyle burun buruna geldiğimiz Putin’in tıpkı Erdoğan gibi Suriye üzerine hesapları var. Uluslararası ilişkiler zaviyesinden bakıldığında gelinen noktada en azından görebildiğim kadarıyla bizim aksimize Putin ve Rusya Suriye üzerinden yaptıkları planlarının çoğunu gerçekleştirmiş ve amaçlarının çoğunu başarmış gibi duruyor.
Konuyu tam anlayabilme adına dilerseniz biraz geriye gidelim. Hem Erdoğan’ın Türkiye’si Hem de Putin’in Rusya’sı için 90 lı yıllar karanlık yıllardı. Son yıllarda her iki liderde ülkelerinin imajlarını ciddi ölçüde değiştirerek bölgesel bir aktör haline getirip oyun kurucu durumuna soktular. Bunu başarırken krizlerden puan toplamak ve süpriz çıkışlar yaparak muhalif veya yandaş hiç farketmez herkesi şaşırtmak her iki liderin de ortak özelliği olarak göze çarpıyor. Fakat Putin, çift kutuplu soğuk savaş yıllarının Rusyasının 90’lı yıllarda kaybettiği pozisyonunu tekrar kazanarak güç kaybını telafi etmiş oldu. İzlediği politika ile ülkesini çok kutuplu dünyanın önemli kutuplarından birisi haline getirip imzasını attı.
Putin’in Suriye Politikasının Kazanımları
Bir defa herşeyden önce Suriye krizinde Batı dünyasına ‘ben de varım’ dedi ve bundan sonra artık Ortadoğuda diledikleri ülkeye girip politik ve toplumsal değişiklikleri yapamayacaklarını pratiğe dökerek gösterdi. Her ne kadar bu işin arkasında Trans Adriyatik Boru Hattı’ndan tutun Mavi Hatta kadar tüm hesapların içiçe geçtiğini görmezden gelmesekde ortada bir gerçek var; Rusya tarihinde ilk defa Ortadoğu’da direk askeri müdahelede bulundu ve kimi desteklediği konusunda ABD ve AB ülkelerine göre pozisyonu çok daha netti.
İkinci olarak, aldığı net pozisyon itibariyle Ortadoğu ve Asya’nın demokrasi dışı rejimlerine, başındaki iktidarlara, krallara yada diktatörlere çok daha net bir mesaj gönderdi ”Ben ABD ve AB’ye göre çok daha güvenilir bir ortağım”. Arap baharında görüldüğü üzere yıllarca enerji, petrol yada stratejik /politik nedenlerle anti demokratik rejimleri destekleyen ama konjonktür değişince ikili oynayan Batı dünyasına ve özellikle ABD’ye göre Rusya’nın çok daha güvenilir ve uzun dönemli bir ortak olduğunu göstermiş oldu. Unutmamalı ki Hüsnü Mübarek ABD ve İsrail’in uzun dönemli müttefikiydi. Obama yönetimi ve İsrail, Arap Baharı adı verilen kargaşada ortaklarını yüzüstü bıraktı.
Yine Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği çift kutuplu dünyasının en önemli iki aktöründen biriydi. Komünist rejim yıkıldıktan sonra yaşanan kaotik ortamda Rusya, güçlü imajını ciddi şekilde yitirdi. Putin, uyguladığı politikalarla Rusyayı tekrar eski küresel gücüne kavuşturmasa da en azından Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da Bölgesel aktör olarak yabana atılamayacağını gösterdi. Örneğin Ukrayna krizinden sonra ABD’nin ve Avrupa Birliği ülkelerinin Moskova’ya uyguladığı tecrit politikasını etkisiz hale getirmeyi başardı. Çünkü Suriye’de Esad’a verdiği destekle bir anlamda ABD ve AB ülkelerini kendisiyle diyaloğa mecbur ederek ”bana tecrit uygulayamazsınız” dedi ve tehditleri bertaraf etti. Suriye krizinde üstlendiği aktif rol ile Ukrayna krizini unutturdu dikkatleri dağıttı. Bu konu çok önemli çünkü Avrupa birliğinin uygulama kararı aldığı ambargolar Rusya ekonomisini hala derinden etkilemeye devam ediyor. Düşünün ki Rusya eğer Suriye’ye müdahelede bulunmasaydı uygulanan ambargolar yüzünden Ukrayna politikasında belki de geri adım atmak zorunda kalacak ve Kırımı ilhak kararını dahi tartışmaya açmak zorunda kalacaktı. Şimdi ise bütün pazarlığı Suriye üzerinden götürme şansını elde etmiş durumda. İzlediği politika sayesinde bir taş ile bir kaç kuş vuran Putin hem Ukrayna’daki kazanımlarını tartışmaya açmayacak hem Suriye üzerinden pazarlık yaparak ambargoları haififletecek hemde Suriye’nin geleceğinde ciddi bir rol alacak.
Son olarak Putin Rusya’nın son 20 yıldır askeri anlamda geliştirdiği tüm silahlarının etkinliğini hem Ukrayna krizinde hemde Suriye krizinde etkileyici bir şekilde gösterdi. Böylelikle askeri silah ve malzeme satın almak için alternatif bir pazar olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Özellikle yukarıda da belirttiğim üzere anti demokratik ülkelerin iktidarları için uzun dönemli bir müttefik olabileceğini gösterdiği gibi bu dostluğun bedelini nasıl ödemeleri gerektiğini de göstermiş oldu.