Öncelikle şunu söyleyeyim, otopsi ölüyü diriltmez. Dolayısıyla burada aktardıklarım sadece olgular üzerinden tespit yapmaya odaklı. Derdim aktaracaklarımla moral üstünlük sağlamak, çözüm önermek, şu haklıdır yada bu haksızdır demek değil. Suriye konusunda illa yargı sahibi olacaksak olguları doğru algılayarak yargı koyalım isterim. Aslında ben işin yargı kısmında da yokum, en azından yazının başında öyleyim sonuna ne olur bilemem 🙂
Suriye’de Esad ailesinin diktatör olduğunu ve bu diktayı devam ettirebilmek için savaş suçları da dahil bir çok suç işlediğini duyuyoruz. Esad’ın sırf bu suçlar yüzünden koltuğundan indirilmesi gerektiğini iddia edenleri çokca duymuşsunuzdur. Prensip olarak da kesinlikle doğru bir tespit. Fakat bu prensibe dayalı olarak Esadı koltuğundan indirmek isteyen ülkelerde pek öyle demokrat özellikleriyle tanınmıyorlar. Örneğin Suudi Krallık ailesi yada Katar Emirliği.
Bu durumda ister istemez şu soru akla geliyor;
Esad Kimin Hangi Çıkarları için Alaşağı Edilmek İsteniyor ?
Dilerseniz ilk önce Suriye savaşının aktörlerini sıralayalım. Katar‘dan başlamak sanırım en akıllıcası. Katar, Basra Körfezinin güneyinde bulunan ve dünyanın en zengin doğal gaz rezervelerini oluşturan kaynakları İranla paylaşıyor. Fakat ürettiği doğalgazı hedef pazar olarak gördüğü Avrupa Birliğine satamıyor. Çünkü dağıtım için bir boru hattı yok. Bu yüzden doğalgazı ancak sıvı hale getirebildiği takdirde ve deniz yoluyla tankerlerle taşıdığı takdirde satabiliyor. Bu durumda Katar yüksek montanda satış yapamadığı gibi gazı tankerlerle taşımak zorunda olduğu için fiyatta rekabet de edemiyor. Dolayısıyla 2009 yılında Katar maliyeti 10 milyar dolar tutacak Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün ve Türkiye üzerinden geçecek 1500 km uzunluğunda bir boru hattını planlamaya başladı (detayı burada bulabilirsiniz).
Yukarıda belirttiğim gibi Avrupa Birliği Katar’ın hedef pazarı. Çünkü AB kullandığı toplam gazın üçte birini Rusya’dan temin ediyor ve Rus Gaz Şirketi Gazprom’a bağımlı durumda. Vladimir Putin gibi bir liderin doğalgaz kozunu uluslararası sorunlarda avantajına kullanmasını engellemenin yolu bu bağımlılıktan kurtulmaktan geçiyor. Dolayısıyla Katardan kurulacak bir doğal gaz boru hattı Rus gazına alternatif oluşturacağı ve Rus gazına bağımlılığı azaltacağı için Avrupa Birliğinin dolayısıyla müttefiki ABD’nin işine geliyor.
Rusya tahmin edersiniz ki Katarın planladığı doğalgaz hattına tamamen karşı çünkü proje hayata geçerse kendi gazını pazarladığı başta AB olmak üzere tüm ülkeler ve bölgelerde ekonomik ve jeopolitik gücü zayıflayacak. Özellikle Amerika’ya karşı eli ciddi zayıflayacak. Sırf bu gerekçe ile yapabileceklerini Ukrayna ve Kırımda zaman içinde hepimiz gördük. Çünkü Putin’e göre Katar doğalgaz boru hattı projesi Rusya’nın avantajına işleyen statükoyu değiştirmeyi hedefleyen bir NATO projesiydi. İşte bu yüzden Esad 2009 yılında Suriye’den geçecek Katar boru hattı projesini ” yakın müttefiki Rusyanın çıkarlarını korumak için” imzalamadı.
Rusya’nın Karşı Hamlesi
Rusya bir yandan Esad’ı yanına çekerken diğer yandan Avrupa pazarını domine etmeye devam etmek için müttefiği İran, Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden yeni bir doğal gaz boru hattı projesi geliştirdi. Bu öyle bir projeydi ki ilerleyen yıllarda Şangay İşbirliği Organizasyonunu da denkleme dahil edecek ve Orta Asya gaz rezervlerini oluşturan Kazakistan, Türkemnistan Azerbaycan satışlarını da bu hatta kesiştireckti. Tıpkı İngilizlerin Afrika kıtasını sömürgeleştirirken Fransa ile yaşadığı rekabette öne geçmek için Güney Afrika’dan Mısıra kurdukları telgraf hattı gibi Rusya’da ABD ile yaşadığı enerji pazarı üzerinden jeo-politik ve jeo-ekonomik rekabetinde Çin’den Trakya’ya kadar dağılmış ve oradan AB ülkelerine uzanacak sıkı bir şekilde domine ettiği bir boru hattına sahip olacaktı.
Putin, Suriye’ye verdiği destek sayesinde Akdenizde kalıcı bir üsse sahip olmakla kalmıyor müttefiklerini birbirine dev bir boru hattı ile bağlamış oluyordu. Şangay İşbirliği Organizasyonunu da denkleme dahil ederek NATO’nun dolayısıyla Amerika’nın oyununu boşa çıkarıyordu. Son zamanlarda Tayyip Erdoğan’ın Şangay Beşlisi’ni niye diline doladığını buradan biraz olsun anlamışsınızdır.
İran ve Suudi Arabistan Kavgası
Elbette burada yeni bir ülke daha oyuna girmiş oluyordu. İran Rusya’nın da desteği ile Şii Hilali diye adlandırılan İran- Irak- Suriye ve Lübnan üzerinden Akdenize uzanacak yeni bir gaz hattının propagandasını yapmaya başladı. Bu hat hayata geçerse Avrupa pazarı için Katar yerine İran alternatif gaz kaynağı olacaktı. Ayrıca Ortadoğu’daki Şii etkisini Rusyayı da arkasına alarak artırmayı başarırken Rusya da İran üzerinden Avrupa pazarı için kendi rekabetini kendisi oluşturmuş olacaktı.
Aslında Şii Hilali projesi Suudi Arabistan’ın yüzüne atılmış bir tokattı. Şii Hilali projesi Suudi Arabistan’ın hiç işine gelmiyordu. Diplomatik kaynaklara göre Suudi Prensi Bandar bin Sultan Rusya’yı taraf değiştirmesi için ikna etmeye bile kalktı. Esad gittikten sonra hangi rejim gelirse gelsin AB doğal gaz pazarında Rusya’ya karşı rekabet edilemeyeceğinin garantisini Putin’e verdi. Elbette Putin çocuk değildi ve teklifi reddetti.
Putin teklifi reddedince Suudiler kendi planlarını işleme koydular. Bir yandan Katar doğal gaz boru hattının propagandasını yapmaya devam edip bölgedeki rakibi İran’ın Şii Hilal‘i projesini gerçekleştirmesini engellemeyi çalışırken diğer yandan ABD’yi bir kara harekatına ikna uğraşısına girdiler. Hatta Suudi Arabistan ve Katar gerçekleşecek bir Suriye kara harekatının tüm masraflarını karşılamayı dahi John Kerry üzerinden Beyaz Saraya ilettiler. Obama Cumhuriyetçilerin bastırdığı bu teklife uzun süre direndi ve kabul etmedi.
Suudiler Iraktaki Şii galibiyetini unutmadıkları için bu karardan hiç memnun değillerdi. Bu yüzden Katarın da desteği ile Suriye’de kimsenin o güne kadar tanımadığı hatta ismini bile duymadığı bir grup eylemleri ile ses getirmeye başladı. IŞİD…
ABD Oyuna Nasıl Dahil Oldu
Aslında Suud’ların bu konuda pro aktif olmaları çok doğaldı çünkü ABD, Irak işgalinden sonra ülkenin yönetimini Şii’lerin eline vererek Saddam zamanının aksine bölgede İran’ın önünü açmıştı. Suud yöneticiler İran’a karşı Irakta yaşadıkları bu hezimeti tekrar yaşamamak için hatırlanacağı üzere hemen güneyinde bulunan Yemen iç savaşında taraf oldu ve İranlıların desteklediği Şii isyancı Husilere karşı ABD’yi de yanına alarak merkezi sünni hükümeti destekledi. Gerçi ABD hem güttüğü bölgesel denge politikası gereği hemde Suud’ların Irakta uğradığı hayal kırıklığını unutturmak için Yemen denkleminde Suudi Arabistan tarafında dahil olmasına oldu fakat yukarıda da belirttiğim üzere Obama yönetimi Cumhuriyetçilerin tüm baskısına rağmen kara harekatı yaparak Esad’ı düşürmeyi kabul etmedi. Bunun yerine Türkiye’nin de desteklediği Eğit-Donat yöntemi ile muhalifleri silahlandırıp yönetimi alaşağı etmeyi planlıyordu. Böylece ilerleyen zamanlarda Özgür Suriye Ordusu ve YPG/PKK denkleme dahil olacaktı.
Türkiye Tüm Bu Oyunların Neresindeydi ?
Hem Rusya’nın hemde İran’ın büyük gaz müşterilerinden olan Türkiye aslında denkleme çoktan dahil olmuştu. Bulunduğu konum gereği herkesin yanına çekmek istediği bir ülkeydi. Bir NATO ülkesi olan Türkiye gaz konusunda Rusya’ya bu denli bağımlı olmayı doğru bulmadığı gibi Ortadoğu ve Asya gazlarının dağıtımı için kurulacak bir boru hattı ile merkez haline geleceği için pek bir mutluydu. Hem Nabucco üzerinden ABD ve AB ile, hem mavi akım üzerinden Rusya ile hemde İran-Türkiye-Avrupa (ITE) Doğalgaz hattı üzerinden İranla flörtleşen Türkiye de bu bahar havası hiçde sanıldığı gibi sürmedi…
Suriye krizinden önce 2007 yılının ortalarında Rusya’nın, Nabucco tedarikçileri olan ülkelerle (Kazakistan, Türkmenistan) büyük miktarlarda doğal gaz alım sözleşmeleri imzalayacağını duyurması ile Nabucco doğmadan öldü. Mavi Akım projesi de AB ve ABD’nin Bulgaristana yaptıkları baskılarla bitmiş oldu. Türkmen gazını da dahil etmek şartıyla İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımayı amaçlayan ITE ise içerde cemaatin hükümeti irancılıkla suçlaması dışarda İran’ın Şii odaklı bölgesel çıkarları yüzünden bitti.
Devam eden yıllarda yukarıda da anlattığım üzere Katar Hattı ile Şii Hilali projesinin çarpışması ile Suriye krizi patladı.
Katar boru hattı projesi su yüzüne çıkana kadar Türkiye’de herşey yolundaydı. 2007 yılında meşhur Çözüm Süreci başlatılmış ve ekonomik değerler tavan yapmış durumdaydı. Herkes Türkiye’nin büyümesine parmak ısırıyordu. Tek parti hükümetinin ülkeye sağladığı istikrar ve AK Partinin demokrat tavırları ülkedeki havayı yumuşatmıştı. TRT 6 yayına girmiş Nazım Hikmet vatandaşlığa tekrar alınmıştı. Nabucco, Mavi Akım ve ITE hatları için herkesle el sıkışıyor win-win deyimi tabiri caizse bu dönemlerde siyasi litaratürde yerini sağlamlaştırıyordu 🙂
Özellikle 2012 yılından itibaren win-win yani kazan kazan durumu yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Türkiye’nin Suriye savaşında takındığı tavır ABD’nin aleyhine döndükçe sürekli bir iç karışıklık havası oluşmaya başladı. Mevcut hükümeti düşürmek için Fethullah cemaatinden tutun PKK’ya kadar türlü gruplar kullanıldı. 2012 yılından itibaren bir özet çıkarmak gerekirse
- Mit krizi 2012
- Gezi olayları 2013
- Kobani olayları 2014
- 17-25 Aralık 2014
- Rus uçağının düşürülmesi 2015
- 15 temmuz kalkışması 2016
Devamı gelecek….