Son yılların en popüler konularından birisi cemaatler ve tarikatlar.
İnsanlar neden tarikatlara, cemaatlere katılır ?
Şeyh uçmaz mürit uçurur diye bir atasözümüz var.
Müritler uçamayan şeyhlerine neden kanat takar ?
Kim bilir belki de bu soruların cevabını Freud ustanın tavsiye ettiği gibi çocukluğumuzda aramalıyız.
Misal şimdi kulağına şöyle bir şey mırıldasam;
Enna, enna, aykovaykovayne, Çikimofina annanee
Çikimo finannee…
Hatırladın değil mi?
Yağmur Adam filminin müziğiydi hani.
Melodisiyle büyülenip sözlerini çözemediğimizde yani anlamadığımızı aşamadığımızda, böylesi güzel melodilere sözler uydurur ve o şarkıları artık kendimize münhasır kılarız.
Ne yani ?
Anlamadığı ama melodisiyle efsunlandığı yabancı bir şarkıya anlamsız saçma sapan söz uydurmayan kaç kişi var ki etrafımızda ?
Yüzleşince utandırıcı ama bir o kadar da masum bir tarafı var değil mi?
İşte tıpkı melodisiyle efsunlandığımız şarkıların saçtığı duyguya ortak olmak, ritim tutarak parçası olabilmek için sözcükler uydurduğumuz gibi, etrafına topladığı müritlerden oluşan efsunlu halenin parçası olabilmek ve ortaklaşılan duygudan pay kapabilmek için tarikatları, cemaatleri ya da benzeri kült grupları içselleştirip kutsallaştırır ve liderlerine de uyduruk kanatlar takarız.
Çünkü tarikatlar, cemaatler ya da benzeri kültler kuruluş esasları, liderleri, ritüelleri, mekanları ve giyim kuşamları ile birbirlerinden ayrışsalar da temelde aynı amaca hizmet ederler.
Bu amaç, bireylerde oluşan manevi boşluğa cevap bulunamaması durumunda bir mürşit, hoca yada lider yardımıyla içinde bulunan manevi buhrandan, boşluktan biat ederek çıkma üzerine kuruludur.
Biat çok önemlidir.
Melodiye yani şeyhin bestesine olan sarsılmaz sadakati simgeler.
Bir yerde istinat duvarı görevini üstlenir ve grubun bir arada kalmasını sağlayarak dağılmayı önler.
Biat kültürü, sorgulayan insanı sevmez.
Zıpla denince niye değil de ne kadar yükseğe diye soran insanları sever.
Şaşırtıcı olan, böylesine biat eden üyelerin içinde toplumun her katmanından insanlar bulunduğu gibi yüksek tahsilli ve güngörmüş insanlarında mevcut olmasıdır.
Peki ama nasıl olurda okumuş insanlar sorgusuz sualsiz biat ederler?
Bir çok yüksek tahsilli doktor, mühendis ve benzeri profesyoneli ya da güngörmüş tüccarı karpuzu kaşıkla yiyen tiplerin önünde diz çökerten sebepler neler olabilir?
Cevabı yine şarkılara uydurduğumuz sözlerde arayalım. Sözlerini anlayamamanın verdiği çaresizlik ve melodisini yaşayabilme hırsının verdiği yaratıcılığı harmanlayarak çok sevdiğimiz ama anlamadığımız bir şarkıya sözcükler uydururken bazen çuvallar ve ancak anlamsız seslerle melodiye eşlik ederiz.
Böylesi durumlarda şarkıyı kendi kendimize mırıldanarak söyleriz.
Ne dediğimizin duyulmamasına özellikle dikkat ederek.
Çünkü kendimizin dahi anlamadığı sözlerle şarkıya eşlik etmiş olmanın verdiği utançla dalga geçilmekten korkarız.
Kimi zamansa isabetli seçimler yaparak şarkıyı neredeyse Türkçeye uyarlarız.
Şarkıyı böyle söylediğinizde yaratıcılık ve zekanız eksikliğinizi gölgeler hatta takdir edilerek karşılanırsınız.
Aslında yaptığınız soytarılık ve şarlatanlıktır ama bünyesinde zeka barındıran cinsinden.
Yani bütün mesele şarkıyı nasıl uyarladığınızda gizlidir.
Aptalca ve anlamsız seslerle mırıldanarak eşlik ediyorsanız fark edilmeme isteğiniz ön plana çıkar ve biat kültürü ile oluşturulan koro kalabalığı içinde mutlu bir şekilde kaybolur gidersiniz.
Anlamlı sözlerle uyarlarsanız biat kültürünün önemli bir parçası haline gelir ve şeyhin eteğinde solist ya da maestro görevi üstlenmiş parmakla gösterilen, üstatlardan, abilerden, imamlardan – soytarılardan olursunuz.
Ta ki şeyhi gölgeleyene dek.
Çünkü bu senfoninin değişmesi teklif dahi edilemeyecek tek yasası melodinin kendisi ve bestecisidir.
Besteci şeyh, hoca ya da liderdir.
Bestesi ise güya huzur saçıp cevaplar dağıtan öğretisi.
Ortaya gelen koro, zeki ama soytarı maestro ve solistlerin öncülüğünde yaratıcılıktan uzak, aptal kuru kalabalık koristlerden oluşan tarikatın, cemaatin ta kendisi.
Kimisi parçası olmak istediği koroda cehaleti ortaya çıkmasın diye saçma sapan ve sessiz sessiz mırıldanırken,
Kimisi tüm diplomalarını apolet edip omzunda taşır ve avazı çıktığınca bağıra bağıra seslendirir o şapşallık türküsünü.
Ta ki bir gün yorulup başka bir melodinin peşine düşene dek…
Vesselam…