Arif Küme Yazıları & Denemeleri, Edebiyat

Zamanımızın Bir Kahramanı – Peçorin

Kötü insan var mıdır ?

Yoktur.

Kötü olduğunu kabul eden kaç kişi gördünüz ki etrafınızda ?

Nihayetinde sorduğunuz zaman herkes iyidir.

Peki kimin gerçekten kötü olup olmadığını nasıl anlarsınız ?

Sorunun cevabını beraber bulalım.

Rus yazar Lermontov‘un yazdığı tek hikaye olan ”Zamanımızın bir Kahramanı” isimli eserini okudunuz mu bilmem.

İlk olarak 1840’da yayınlanan bu eser, bir Rus subayı olan Peçorin’in Kafkasya’daki seyahatleri sırasında yaşadığı bir dizi serüveni anlatıyor.

Hikayenin ana karakteri Peçorin gittiği her yerden ardında kırık kalpler bırakarak ayrılan birisi.

Kaçırarak evlendiği ve sonunda ölümüne sebep olduğu Çerkez kızı Bela, bütün bir yılı beraber geçirip yıllar sonra karşılaştığında hiç umursamadığı Maksim Maksimiç, sevdiği kadını ayartarak duygularını hiçe saydığı ve düello ile ölüme sürüklediği Grushnitsky, sevmediği halde ilgi göstererek hayatını kaosa çevirdiği Prenses Mary ve bunalıma sürüklediği gençlik aşkı Vera.

Bütün bu karakterlerin ortak özelliği, hazin sonlarının failinin ortak olması.

Yani Peçorin…

Nasıl bir adamdır bu Peçorin ?

Anlam özlemi içerisinde yaşadığı hayatında manevi buhranlardan ötürü bir o yana bir bu yana sürüklenerek sürekli gezen bu adam, hayata dair hiç bir beklentisi olmadığı gibi aşkta da ne aradığını bilemez; dolayısıyla aşkı ve sevgiyi de hızlıca tüketir. Öyle ki peşinde koştuğu şeyleri elde edene kadar çılgıncasına uğraşan ve elde ettiğinde ise gözünde değeri kaybolan hatta küçümseyerek hakir gören bir karakterdir o.

Hiç bir şeye aidiyet hissetmeyen, ilişkilerinde devamlılığı olmayan ve bu tavrını da kimsenin kendini anlamamasına ve yalnızlıkla hem hal olmuş özgürlüğüne olan tutkusuna bağlayan Peçorin, eğitimli, zeki ve derinliğe sahip olduğu kadar alaycı ve zalimdir.

Mutsuzluklarına sebep olduğu insanlardan çok, kendisinin mutsuz olduğunu iddia ettiği halde olan bitene karşı kayıtsız kalan hatta üzüldüğünü söylese de pişmanlığın en ufak bir emaresini dahi göstermeyip yer yer bencilliğini ve küstahlığını saklamayan bir egoist.

Kurbanlarını soktuğu duruma zaman zaman üzülme emareleri de gösteren Peçorin Vera ile geçirdiği bir akşama dair şu sözleri söyler;

”Neden beni böylesine seviyor, gerçekten bilmiyorum; üstelik beni tam tamına, bütün aşağılık zaaflarımla, bütün kötü tutkularımla anlayan tek kadın o. Kötülük bu kadar çekici olabilir mi ki?”

Şimdilik Peçorin’i bir tarafa bırakalım ve şu sorunun cevabını arayalım;

İyi insanla kötü insanı ayıran nedir ?

Vicdan ve merhamet. Bu iki duygu siyam ikizleri gibidirler ve birbirleri olmadan yaşayamazlar.

İyi insanlar kötülük etmeyi akıllarından geçirseler de vicdanları mani olur eylemlerine ve merhametleri baskın gelir.

Peki kötü insanla gerçekte kötü olmayıp sadece kötülük eden insanı ayıran nedir ?

Vicdan azabı ve pişmanlık. Bu iki duygu da siyam ikizleri gibidirler ve onlarda birbirleri olmadan yaşayamazlar.

Gerçekten kötü olup olmadıkları bir tarafa, kötülük eden insanlar bencilce düşündükleri için yaparlar her ne yaparlarsa. İntikam, nefret ya da kıskançlık sonucunda yaptıkları eylemin etkilerini ve sonucunda oluşacak tepkileri düşünmezler, hesap etmezler. Bu yüzden ilk etapta asla kötülük ettiklerini de kolay kolay kabullenemezler.

Kötülük edenleri hizaya getiren ve gerçek kötülerden ayıran şey ise vicdanın kendisi değil azabıdır. Ve bu azabın en büyük özelliği paylaşılmadığı müddetçe etkisi ve ağırlığını çoğaltmasıdır ki bir süre sonra nedamete dönüşür ve iki büklüm eder insanı.

Bu azabı çeken kötü değildir, kötülük etmiştir.

Peçorin ise zaman zaman üzülse de yaptıklarından asla pişmanlık duymayan asla nedamet getirmeyen bir karakter. Onu kötü insan diye yaftalayan tarafı da bu vicdansız tarafı zaten.

Vesselam…