Bir önceki yazımda da belirtmiştim, edebi eserlerin beyaz perdeye aktarılmasına prensip olarak karşıyım. Çünkü yapılan filmler dayandıkları kitaplara nazaran birçok mühim detayı atlayarak daha kolaycı bir anlayışla muhatabını karşılar.
Bu durumun bir örneği de Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird ) isimli eseridir ki bir klasik olma özelliği ile bilinir. Hâlbuki filmin de yangın sahnesi ve benzeri bazı önemli detaylar atlanır.
Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird ) Kitabının Arka Planı
Harper Lee, Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird) isimli eserini yaşadığı yer olan Alabama eyaletinde ırk çatışmasının çok gerginleştiği bir dönemde yazar. Bu dönemde Alabama da dâhil Amerika’nın güney eyaletlerinde, toplumsal yaşamın hemen hemen her alanında, siyahlara yönelik ayrımcı politikalar ve uygulamalar devam etmekteydi.
Bu ayrımcılığa yönelik ilk başkaldırı Rosa Parks isimli bir siyah kadının Alabama, Montgomery’de 1955 yılında bir otobüste siyahlara ayrılan kısma değil de otobüsün ön kısmına yani beyazlara ayrılan koltuklardan birine oturunca ve üstelik bir de koltuğundan vazgeçmeyi reddedince başlar.
Rosa Parks’ın cesur meydan okumasının ardından Martin Luther King, Jr. bu başkaldırı örgütlenmelerinin en önde gelen liderlerinden biri olur ve konu ciddi bir biçimde kamuoyu ilgisini çeker. Harper en önemli romanı olan Bülbülü Öldürmek’in ana konusunu işte bu ırkçılık ve eşitsizliğin gündemi işgal etmesinden esinlenerek ortaya getirir
Esinlendiği dönemde değil de ilginç bir şekilde, Harper Lee romanı 1930’ların Buhran döneminde geçirmeye karar verir. Böylece okuyucularına zamanın güncel olayları için tarihsel bir arka plan sağlar ki okuyucular olaya daha tarafsız yaklaşırken Güney’deki sivil haklar mücadelesinin tarihsel gerçekliğini de hatırlatır.
Bülbülü öldürmek, ırk ilişkilerinin keskin bir analizine ek olarak, ana karakterin olgunlaşmasıyla ilgili bir hikâyedir. Lee’nin romanında ana karakter Scout Finch, sosyal eşitsizlik ve ırksal eşitsizlik gibi toplumunun gerçekleriyle hesaplaşmaya çalışıyor. Roman, Scout karakteri üzerinden ırksal eşitsizliğin yanında cinsiyet eşitsizliğine de değinir. Örneğin o dönemde güneyli kadınlar, Scout’un nefret ettiği kavramlar olan hassaslık ve zariflikleri ile kutsanır ve övülürdü. Scout ise tıpkı bir erkek çocuğu gibi macerayı seven ve hatta yumruklarıyla kavga edebilen bir profile sahiptir. Dolayısıyla güneyli bir bayanın kalıbına uydurulmakta zorlanılır. Hatta Roman’daki diğer bir bayan karakter olan Bayan Maudie, onun için güçlü bir rol model olarak ortaya çıkar. Çünkü Bayan Maudie, toplumun bir bayan olarak kendisinden beklentilerine de meydan okur ve bireysel iradesini korur. Ancak romanın sonuna doğru cinsiyet eşitsizliğinde gelenekselci bir bakışı sembolize eden halasının müdahaleleri ile Scout bir anlamda üzerindeki sosyal baskıya yenik düşer.
Romanın ana karakteri yaşadığı dünyayı (ya da en azından kasabayı) incelemeye zorlanır. Toplumu gözlemleyerek ve iftiraya uğrayan siyahi karakter Tom Robinson ve gizemli garip kişilik Boo Radley gibi insanlarla etkileşime girerek, gerçek cesaret, korkaklık ve insanlık hakkında daha fazla şey anlamaya başlar.
Kitabın Özeti
Bülbülü Öldürmek 1930 ekonomik buhranı sırasında Alabama’da geçer ve hikâye ana karakter Jean Louise “Scout” Finch adlı küçük kız tarafından anlatılır. Babası Atticus Finch, yüksek ahlaki değerlere sahip bir avukattır. Mahallelerinde yaşayan ancak evinde izole edilmiş bir şekilde yaşayan Boo Radley adında bir adam hakkındaki söylentiler Scout, kardeşi Jem ve arkadaşları Dill’in ilgisini çeker. Söylentilere göre, bu adam bir zamanlar babasını makasla bacağından bıçaklamıştır. Bu yüzden onun normal bir insan olmadığı bir tür canavar olduğu herkesin dilinde yayılır. Scout ve Jem’in arkadaşı Dill aslen Mississippi’dendir ama yaz tatilini Alabama Maycomb’da Finch ailesinin yakınlarındaki bir evde geçirir.
Çocuklar söylentilerin meraklarını artırması ile sürekli onun hakkında konuşurlar ve Boo hakkında daha fazla şey öğrenmeyi isterler. Zaman geçtikçe perili olduğu söylenen Boo Radley ‘in evine gittikçe daha fazla yaklaşmaya başlarlar. Öyle ki cesaretleri penceresine Boo için notlar bırakmaya kadar varır. Ancak garip bir adamın hayatıyla dalga geçtikleri için onları sert bir şekilde azarlayan babaları Atticus tarafından yakalanırlar. Meraklarından kurtulamayan çocuklar yine bir gece evin bahçesine gizlice girip pencerelerden bakmayı denerler. Boo ile aynı evde yaşayan kardeşi Nathan Radley, bir haydudun geldiğini düşünür ve silahını ateşler. Çocuklar yara almadan kaçar ama Jem’in pantolonu çite takılır. Gecenin ilerleyen saatlerinde onu geri almak için döndüğünde, pantolonunu düzgünce katlanmış ve yırtığı dikilmiş bir şekilde bulur.
Hikâyenin devamında Finch kardeşlerin merakı ve ilgisini artıran başka gizemli şeyler de olur. Misal, Boo Radley ‘in evinin yakınındaki bir ağacın kovuğunda, Scout ve Jem’e çarpıcı bir benzerlik gösteren küçük bir oğlan ve kıza ait oyulmuş tahtadan oyuncaklar bırakılır. Çocuklar bu oyuncakların kim tarafından bırakıldığını öğrenmek için oyuğa not bırakmaya gittiklerinde, Boo’nun erkek kardeşi Radley ‘in oyuğu çimento ile kapattığını görürler.
Yaz biter, kış gelir ve beraberinde beklenmedik bir soğuk ve kar getirir. Bu soğuk günlerde Bayan Maudie’nin evinde yangın çıkar. Jem ve Scout, titreyerek Boo Radley ‘in evinin yanından yangını izlerken, birisi hissettirmeden Scout’un omuzlarına bir battaniye koyar. Eve dönene ve babası Atticus ona battaniyenin nereden geldiğini sorana kadar üzerine battaniye konduğunun farkına varmaz. Biraz düşününce bu nazik hareketi Boo Radley ‘in yaptığının farkına varır.
Tom Robinson ve Mahkemesi
Atticus, pespayeliği ile ünlü Ewell ailesinin bir üyesi olan Mayella Ewell adında çok fakir bir beyaz kıza tecavüz etmekle suçlanan Tom Robinson adında siyah bir adamın suçlandığı davayı Tom adına üstlenmeye karar verir. Finch ailesi, Atticus ‘un Tom’u savunma kararı nedeniyle ırkçı eğilimleri ile bilinen Maycomb’da sert eleştirilere maruz kalır. Ancak Atticus, vicdanı aksini yapmasına izin vermediği için davayı sürdürmekte ısrar eder. Fakat Tom’un masum olduğuna inandığı kadar beraat etme şansı olmadığını bilir. Çünkü beyazlardan oluşan bir jürinin tecavüze uğradığını iddia eden beyaz bir kadın yerine iftiraya uğradığını iddia eden siyah bir adama inanması mümkün değildir. Buna rağmen Atticus, kasaba halkına gerçeği açıklamak, bağnazlıklarını ifşa etmek ve ırksal farklılığın ve önyargıların adaletin önünde engel olmaması gerektiğini anlatmak ister.
Duruşma zamanı yaklaşır ve Atticus ‘un kız kardeşi Alexandra onunla ve çocuklarla kalmaya gelir. Geleneksel ve eski kafalı halası, Scout’u, tüm protestosuna rağmen güneyli zarafet sembolü kadın idealinin bir modeli haline getirmek ister. Duruşmadan önceki gece Tom ilçe hapishanesine taşınır ve olası bir linç olmasından korkan Atticus, hapishane kapısının dışında bütün gece nöbet tutar. Jem onun için endişelenir ve üç kafadar Scout, Jem ve Dill onu bulmak için gizlice kasabaya gider. Bu arada bir grup adam, Tom’u dövmek için hapishanenin önüne gelir ve Atticus’u tehdit eder. İlk başta Jem, Scout ve Dill kenara çekilir, ancak tehlikeyi hissettiğinde Scout ortaya çıkar ve okuldaki sınıf arkadaşlarından birinin babası olan adamlardan biriyle konuşmaya başlar. Konuşmalarındaki masumiyeti adamları yumuşatır bir şey yapmadan ayrılırlar.
Duruşma esnasında, Ewell ailesinin kanıtlarını Tom’un kanıtlarıyla karşılaştırılır.
Ewells ailesinin iddiasına göre kızları Mayella, babası dışarıdayken Tom’dan kendisi için bazı işler yapmasını istedi ve Tom onların evine girdi. İddiaya göre babası geri gelip onu korkutana kadar Mayella‘yı zorla dövdü ve tecavüz etti.
Tom’un anlatımına göre, Mayella onu içeri davet etti, sonra kollarını ona doladı ve onu öpmeye başladı. Tom onu uzaklaştırmaya çalıştı. Bay Ewell eve gelip yakınlaşmayı gördüğünde öfkeye kapıldı ve kızını dövdü. Bu sırada Tom korkuyla kaçtı.
Şerifin ifadesine göre, Mayella’nın morlukları yüzünün sağ tarafındaydı, bu da büyük olasılıkla sol eliyle yumruklandığı anlamına gelir. Tom Robinson ‘un sol kolu eski bir kaza nedeniyle işe yaramazken, Bay Ewell solak olmasından ötürü Atticus ‘un şüphesinde öne çıkmaktaydı.
Makul şüphenin arkasındaki kanıtı göz önüne alındığında, Tom serbest kalmalıydı ancak saatler süren tartışmalardan sonra jüri onu suçlu ilan eder. Scout, Jem ve Dill, duruşmayı görmek ve Maycomb’un siyah nüfusu ile balkonda oturmak için gizlice adliyeye girer. Karar karşısında herkes gibi çocuklarda şaşkına dönerler çünkü onlara göre, kanıt Tom’un lehine olmak üzere ayan beyan açık ve ortadaydı.
Karar talihsiz olsa da Atticus, jürinin bu kadar uzun süren bir istişare sonucunda karar verdiği için biraz olsun tatmin olur. Çünkü bu tür ırk çatışması içeren duruşmalarda siyah adamın sözüne güvenilmediği için genellikle karar dakikalar içinde alınırdı. Atticus temyize giderek kararı değiştireceğini ummaktadır ancak ne yazık ki Tom hapishaneden kaçmaya çalışır ve bu sırada vurularak öldürülür.
Bu arada Baba Ewell, kendisini aşağılanmış hissettiği için Atticus’u ve duruşmayla bağlantılı diğer insanları tehdit eder. Bir gece Jem ve Scout okullarındaki Cadılar Bayramı oyunundan eve yürürken Ewell intikamını almak ister. Karanlıkta onları eve kadar takip eder, sonra uygun bir anda onlara koşar ve büyük bir mutfak bıçağıyla onları öldürmeye çalışır. Jem olay esnasında Ewell ile boğuşurken kolu kırılır. Jambon şeklinde bir kostüm giymiş olan ve neler olduğunu göremeyen Scout saldırı boyunca çaresiz kalır. O esnada gizemli ve garip bir kişilik olan Boo Radley ortaya çıkar ve Bay Ewell’i bıçaklayarak çocukları kurtarır.
Gecenin sonunda şerif, Bay Ewell’in kendi bıçağına düştüğünü ve böylece çocukları kurtaran kahraman Boo’nun cinayetten yargılanmasına gerek olmadığını söyler. Boo karakterinin ilk ve tek konuştuğu sahne burasıdır ki Scout’a onu eve götürüp götüremeyeceğini sorar. Scout kabul eder ve Boo’yu eve götürür Boo içeri girer, kapıyı kapatır ve hayattan saklanmaya devam eder.
Bülbülü Öldürmek Kitabının Ana Fikri
Harper Lee’nin okuyuculara Bülbülü Öldürmek kitabında verdiği genel mesaj veya tema, her insanın adil ve onurlu muamele görmeyi hak ettiğidir. Diğer bir ifadeyle kitap, insanlara kim veya ne olduklarına göre değil, yaptıklarına göre davranmanın doğru olduğunu aşılamaya çalışır. Harper Lee, okuyucunun gözlerini çocukların düşünme ve hareket etme şekline açar. Böylece okuyucuların bu kitabın arkasındaki mesajı almasını da kolaylaştırır.
Kitabın ismini aldığı bülbülle olan ilişkisi ise şöyle gerçekleşir. Bir gün Atticus, Jem’e, “Kuşların peşine düşeceğini biliyorum, istediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.” der. Bu konuyu Bayan Maudie’ye soran çocuklar cevaben şunu alır;
“Babanız haklı,” dedi. “bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvarlanmazlar, tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır.”
Kitabın sonunda ise kasaba şerifi, Çocuklara saldıran Ewell karakterinin ölümünün bir kaza olarak kayda geçeceğini vurgular. Aslında bu duruşuyla Bay Ewell ‘in bir saksağan olduğu vurgulanır desek doğru bir tespit yapmış oluruz.
Çünkü bu önermeyi kabul edersek Atticus tarafından tüm baskılara rağmen savunulan Tom Robinson ya da çocukları kurtarmak için hayatını tehlikeye atan Boo Radley ise kıyılmaması gereken birer masum bülbüllerdi sonucuna da kolayca vararak kitabın başlığının arkasında sakladığı anlamı da ifşa etmiş oluruz.
Vesselam…